A. Halûk Ünal
Ülkemizin içinden geçtiği iktisadi, siyasi, sosyal ve ahlaki kriz, beraberinde son derece kaotik gelişmeleri de tetikliyor.
Sürecin iktidar tarafındaki öznelerinin gerek ellerindeki havucun bitmiş olması nedeniyle sopayı kalınlaştırmaya devam etmesi; gerekse karşısında yer alan resmi muhalefetin, korkak, içten pazarlıklı, kapitalizmi ve devleti korumayı önceleyen zihniyeti, krizi bir Gordion düğümüne dönüştürmüş görünüyor.
Başta HDP olmak üzere, gerçek muhalefet öznelerinin kırk yıldır yalnızca “neye karşı oldukları” (reaksiyoner) temelde sürdürdükleri siyaset de düğüme vurulan bir kılıç olamıyor.
Ülke tarihinin en büyük krizinde, toplumun yarısının açlık, yüzde yetmişinin yoksulluk sınırı altına itildiği bir ortamda, bazı klişe sloganlara sıkışmış “hedef ve amaç” tebliğleri de yangının ortasındaki milyonlar için bir değer taşımıyor.
Hal böyle olunca “İskender’in kılıcı” rolü de bir mafya şefine düşecek galiba.
Bu toz duman arasında 24 haziranda İstanbul’da dört yüz kişilik fiziki katılımla “Demokrasi Konferansı” (DK) toplandı.
Bütün muhalif basında haber olsa da henüz üzerinde hiç bir yorum, tartışma yapılmayan “Demokrasi Konferansı” bize ne vaadediyor?
220 bileşeni içeren bu girişim (*) kırk yıldır kalkışılan ve kahir ekseriyeti hayal kırıklığı ile sonuçlanan birlik süreçlerinden farklı mı?
Siyasi partiler, sendikalar, meslek örgütleri, STK’lar… aklınıza gelebilecek her gerçek muhalif kuruluş mevcut, tam listesini yazının sonunda paylaştım, ama siz, yazıyı okumadan önce göz atarsanız yazı çok daha anlaşılır olur.
DK süreci, barındırdığı zihniyet, dinamikler, yenilenmemiz yönünde bir kanal açabiliyor mu?
Son iki aydır pratik çalışmalarına “sanat alanı” zemininden katkı vermeye çalıştığım girişimin önemli bazı fırsatlar ve imkanlar barındırdığını düşündüğüm için, bu mecrada paylaşmakta yarar görüyorum. Bunu yaparken tamamiyle kendi baktığım yerden görünenleri, kendi terimlerimle anlatmaya çalışacağım. Bu nedenle yazı, DK sekreteryası, meclisi ve çalışma grupları gibi “organları” bağlamaz. Yalnızca yazıyı olumlamalarını temenni edebilirim.
Aradığını bilmeyen bulduğunu anlamaz
Söze başlarken, ilk üzerinde durulması gereken nokta 220 bileşenin bu konferansın kayıt defterine tüzel isimlerini yazdırmış olması. İlk bakışta çok heyecan verici olabilecek bu gerçek, DK nın son aylardaki iletişiminin yüzbinlerce tıklanmaması ya da RT edilmemesi gerçeğiyle birleştiğinde bir resim ortaya çıkıyor.
Bence resmin anlamı şu; Türkiye solu’nun neredeyse tamamını oluşturan 220 bileşen hem ciddi bir birlik ihtiyacı ve arayışı yaşıyor; hem de henüz DK’ya fazla angaje görünmek istemiyor.
Bir ruh halinin politik yansıması olan bu durum aslında Türkiye solunun içinde olduğu iklimin de önemli yönlerinden birisini iyi özetliyor.
Peki, birlik ihtiyacı ve arayışın bu kadar ortak reflekse dönüştüğü bir aşamada herkesin ne aradığı, ne bulmak istediği belli mi?
Konferansın mimari planı
Süreç, 2021 Ocak başından itibaren işlemeye başlamış; benim “sanat alanı” çalışma grubuna katılmam ise Mayıs başına denk düşüyor.
7 Mayıs günü “sanat alanı” WhatsApp grubuna, zoom toplantısı öncesi kısa bir metinde şöyle yazmışım.
“Demokrasi konferansının bileşenler listesini gördünüz. Türkiyedeki siyasi parti ve sivil toplum kuruluşları toplam listesinin anlamlı bir kesimi katılmış.
Hepimiz, yaşımıza oranla son yirmi yılda böyle onlarca girişim ve bir araya gelişin hayal kırıklıklarına aşinayız. Bu kez de benzer bir sonucun ortaya çıkmaması için garantili bir neden söz konusu değil.
Bence bundan kaçınabilmenin tek yolu, bu güne kadar solun tarihinde hiç bir zaman yapmadığını yapmak; DK bileşenlerinin birlikte, bir KURUCU İRADE ye dönüşebilme yeteneği taşıdığını kanıtlamaktan geçiyor.
Kurucu İrade olmak, sayısallıkla ilgili değil; nitelik ve vizyonla ilgili.
Sol ne yazık ki, tarihinde hiç bir zaman “nasıl bir ülke” istediğini somut bir anayasa taslağı ve dönüşüm programıyla ortaya koymadı. Oysa toplum, moda deyimle “Ayşe teyze”; somut, anlayacağı dilden, bir program ister.
Sermayeyi değil insanı temel alan “yeni bir yaşam” için yarın, nasıl bir eğitim sistemi, nasıl bir sağlık sistemi, nasıl bir konut politikası, nasıl bir ulaşım politikası, nasıl bir emeklilik politikası ve modeli hedeflediğimizi anlamak, bilmek ister.
DK’nın böyle bir hedefi olursa, “sanat alanında” bizler de nasıl bir sanat politikası, nasıl bir kurumsal model, sorusunun yanıtını oluşturabiliriz. Yani sol anayasa taslağı ve programına kendi bölümümüzü yazarak katılırız. ”
Yine son sözü önce söyleyerek devam edeyim.
Geldiğimiz noktada Mayıs başında dışardan bakarak benim için bir fırsat olarak görünenin, 24 haziranda fırsattan imkȃna dönüşmüş olduğunu düşünüyorum.
Neden, anlatmaya çalışayım?
Bence konferansın kullandığı modelin bu gelişmeye çok önemli bir katkısı var.
Geçmiş bütün tecrübelerde, çoğunlukla sol siyasi örgütler/partiler bir masa etrafında toplanır; ilkeler, kavramlar ve teşhislerle “karşı olduğumuz gerçekler” üzerinde anlaşmaya çalışırız. Karşı olduğumuz sistemle mücadele ise, ortak itiraz etmek, tepki vermek temelinde olur.
Bu tür bir masa, kaçınılmaz olarak -maddenin doğası gereği- hem reaksiyoner bir zihniyetin egemenliğine girer, hem de rakip yapıların (her örgüt aslında sosyalizmin en doğru yorumunun kendisi olduğunu düşünür) rekabetinin açık ya da örtük sahnesi olurdu.
DK ise 220 bileşeni bir masa etrafında toplamak yerine, yirmi bir masa/toplumsal alan tanımlayarak bu masaların çevresinde buluşturmaya ikna etmiş.
Emek, eğitim, sağlık, ekoloji, kadın, sanat, bilim akademi, ekonomi gibi, kapitalizmle bireylerin/sosyal katmanların ve sınıfların çatışmalarının vücut bulduğu; gündelik mücadelenin somutlandığı zeminler, DK’nın da bileşenleri kaynaştırma zeminleri olarak tanımlanmış.
Elbette yalnızca bununla yetinilse istenilen sonuç ortaya çıkmayabilirdi.
Alan Tebliğleri
Oysa DK girişiminin öncüleri, alan bazlı bir araya gelen toplumsal dinamiklere her alanın ortak sorunlar ve çözümler tebliğini yazmayı teklif etmiş ve buna da rıza üretmişlerdi.
Türkiye’de ilk kez solun hemen tamamını oluşturan kuruluşlar birlikte yirmi bir alan bazında toplumsal gerçeğimizi tasvir edecek; sonra da her alan kendi özelinde “nasıl bir Türkiye istediğini” tasvir edip, somut araç ve yasalar önerecekti.
Bu, kırk yıldır Türkiye solunun yapmadığı tek ve çok stratejik bir çalışma; bir toplumsal dönüşüm programını (geçiş programı- çevreden merkeze veya geleneksel deyimle aşağıdan yukarı) hep birlikte yazma girişimi anlamına gelecekti.
DK’nın seçtiği model, işte bu tarihi fırsatı barındırıyordu.
Artık önemli olan, konferansa kadar geçecek süre içinde alanlarda bu fırsatın doğru algılanması, önemsenmesi ve hakkının verilmesiydi.
24 Haziran konferansı bu yönde ne kadar başarı sağlayabildi; buna tekrar döneceğim.
O aşamada da “alan bazlı” organizasyonun neden dişi bir model olduğuna ilişkin bazı görüşlerimi de paylaşacağım.
Ama önce Konferans mimarisi hakkında bir kaç gözlemimi daha yazmayı önemli buluyorum.
Ağ tipi örgütlenme
Konferansın mimarisinin bir başka önemli özelliği kendisini yatay bir örgütlenme olarak kurması, bence.
Konferans meşruiyetini her cuma toplanan meclisinden alıyor.
Meclis, bütün tartışmalarını mutabakatla sonuçlandırıyor; karara dönüştürüyor ve sekreteryaya uygulaması için devrediyor. Pratik süreç de böylece program taslak yazımı gibi çevreden “merkeze” diyebileceğimiz bir tarzda işliyor. Merkeziyetten kasıt ise, eşgüdüm.
Alışkanlıklarımız bakımından son derece yenilikçi bir tutum.
Bunun arkasında yatan bakış açısı ise, konferansın Ocak başından başlayarak demokrasiyi yalnızca kağıt üzerinde değil, kendi pratiğinde de yeniden tanımlama hedefi.
Bu da, kendi içinde merkeziyetçi, hiyerarşik çalışan bir yapının, topluma ulus devlet modelini aşan bir demokrasi vaat edemeyeceğinin farkına varıldığını düşündürüyor.
Bir başka ifadeyle, bu model, merkezi bir özne olmak yerine, sayısız yatay/yerel ve dikey ulusal özneyi (yerel konferanslar, çalıştay hareketleri vb.) yaratabilecek ve eşgüdümünü sağlayabilecek bir imkȃna dönüşmüş durumda.
Alan bazlı birleşmenin imkanları
Önce de yazdım; alan bazlı model, dişi bir niteliğe sahip.
Konferans bittiğinde katılanlara sunulan bütün tebliğleri içeren kitap dağıtıldı. Yirmi bir farklı alanın tebliğleri yine tarihi bir imkan sunuyor.
İlk kez Türkiye solunun tamamı, günahıyla sevabıyla toplumsal sorunların, kapitalizmin sonuçlarının alan bazlı birer dökümünü yapmışlar.
Bilim-Akademi, ekonomi, ekoloji, sanat alanları ise sorun dökümünden öte geçip, konferans hedefine uygun olarak, “kendi alanının türkiyesini” tasvir etmişler.
Yani kağıt üzerinde – ki hayatın olağan akışı böyledir- yeni türkiyenin mimari planı belirmeye başlamış.
Şimdi şöyle düşünelim.
Ekonomi alanı, süratle önüne birer çalıştay hedefi koysa; ve önce yerellerde, il, bölge vb. çalışma grupları oluşturup, çevreden merkeze doğru, hem elindeki taslağı derinleştirse, hem de ülke çapında tematik alan ağları yaratsa; hem yatay hem de dikey olarak muhteşem bir organizasyon, örgütlenme ortaya çıkmaz mı?
Benzer bir çalıştayı eğitim alanı hedeflese. Eğitim-Sen’in omurgasının güçlü olduğu bütün yerellerde eğitim çalıştayları toplanıp, aynı gündemi tartışıp, seçilen temsilciler aracılığıyla merkezi bir çalıştayda, “bilimsel, parasız, özgürlükçü eğitim” gibi sloganların ötesine geçen, her velinin, öğrencinin ve eğitimcinin, “işte hayalimdeki eğitim sistemi” diyeceği bir mimariyi tasarlasalar nasıl bir etki yaratır sizce?
Hem “geçiş programının” eğitim başlığı somutlanmış hem de ülke genelinde güçlü, radikal bir eğitim reformu hareketi kurulmuş olmaz mı?
Siz bu iki örneği, sağlık, ekoloji, gençlik, tarım vb. çoğaltabilirsiniz.
Demokrasi konferansı girişimi, sola çok önemli bir dönüm noktası zemini, fırsatı ve imkȃnı sunuyor. Bütün bu fırsatları, imkȃna, imkȃnları da pratik güce dönüştürmek ise bize kalmış.
Bileşenlerin hiç biri tek başına böylesi bir anayasa ve geçiş programı çalışmasını organize edemeyeceği gibi, bunu bir konferanslar hareketine de dönüştüremez.
Ama şu anda yakalanan ivme sürdürülürse faşizme karşı reaksiyoner değil, ülke tarihinin ilk birleşik kurucu iradesi ortaya çıkar.
İki zihniyet
Son olarak bu sürecin geleceğini belirleyecek önemli unsurlardan birisi olan zihniyet tartışması üzerine de bir kaç şey söylemek gerekli.
DK’nın “eşgüdüm veya meclis” toplantılarında yapılan tartışmaların çoğunluğunun arkasında, bence iki farklı zihniyet var.
Birincisi, gelenekçi, son kırk yılın Türkiye solunu belirlemiş olan zihniyet. Bu zihniyet alışkanlığı gereği, DK’na da hızla merkezileşmesi gereken, aktüel sorunlara hızla müdahale etmesi gereken bir yapı beklentisi ile yaklaşıyor, bu yöne doğru itelemeye çalışıyor. Bu yaklaşımda bir art niyet yok; söz konusu zihniyetin en çok kullandığı anahtar terim “söylem/eylem birliği.” Benim de on yıllarca paylaştığım bu zihniyetin sahipleri olarak, neyi göremediğimizi anlatmaya çalışayım.
Bütün eylemlerimiz tepkisel, yani “düşmanın” hamlelerine yanıt vermekle sınırlı. Çoğunlukla tepkiyi verenler “bilinçli aktivist ve kadrolar;” tepkiye kitle katılımı çok zayıf. Tepkiler, uzun erimli bir stratejik plana hizmet etmiyor. Aynı konuda yüzlerce odak birbirinden kopuk ama parelel tepki üretmeye çalışıyor.
Şimdi aceleyle DK’nı da aynı tepkisel eylemliliğin bir parçası haline getirsek ne fark yaratacağız? Önce de söylediğim gibi reaksiyoner bir söylem ve eylem birliği.
Oysa yukarıda etraflıca anlatmaya çalıştım.
DK bir odak değil, bir zemin olarak benimsenmeli. 220 “odak” zaten var. Örneğin eğitim-sen bu güne kadar bütün şehirlerde öğretmen, öğrenci, veli şebekesi/hareketi yaratamamış. Eğitim sen’in yönetimindeki – uyduruyorum- x,y,z bileşenleri de yaratamamış oluyor. Oysa DK zemini bu şansı hepimize tekrar sunabilir. Muhalefetin büyümesi, yaygınlaşması, öteki mahalleye sirayet etmesi ancak böyle bir yöntemle mümkün olabilir. (bkz kadın hareketi)
Bu zemin 220 bileşenin 21 alan bazında birleşmesi ve kurucu iradenin 21 alanda radikal kitlesel öznelerinin oluşması için bir imkan olabilir.
Elbette bu süreçte eşgüdüm tarzıyla ortak eylemler, sosyal medya kampanyaları vb. olabilir. Ama asıl amaç, 21 alan bazında ülke çapında örgütlenmelerin gelişmesi, programların derinleşmesi olmalıdır.
Bu süreç tamamlandığında zaten 21 alanın temsil gücü yüksek öncüleri bir araya gelerek nitelikli bir kurucu odak yaratabilirler.
(*) Konferans Bileşenleri
K U R U M L A R : Anti-Kapitalist Müslümanlar n Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) n Demokrasi için Birlik (DİB) n Devrimci Parti n DiEM25 (Avrupa’da Demokrasi Hareketi 2025) Türkiye Kolektifi n gelecek İçin Biz n Hak ve Adalet Platformu n Halkevleri n Halkların Demokratik Kongresi (HDK) n Halkların Demokratik Partisi (HDP) n Emek Partisi (EMEP) n Emekçilerin Devrim Hareketi n İstanbul Kent Konseyi n İşçinin Kendi Partisi n İvme Hareketi (Sözcü) n Kaldıraç n Mukavemet Dergi n Nor Zartonk n Sosyalist Dayanışma Platformu (SODAP) n Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) n Tekirdağ Demokrasi Konferansı Bileşenleri n Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) n Türkiye İşçi Partisi (TİP) n Türkiye Komünist Partisi (TKP) n Yeşil Sol Parti n Yeşiller n
SİVİL TOPLUM KURUMLARI: Alevi Vakıflar Federasyonu n Anadolu Kadın Hareketi n Askeri Darbelerin Asker Muhalifleri) ADAM-Der n Avukat İnisiyatifi n Birleşik Metal-İş Sendikası n Çağdaş Aleviler Derneği n Çevreci gazeteciler Derneği n Demokrasi İçin Hukukçular n Demokratik Alevi Dernekleri Federasyonu (DAD-F) n Derelerin Kardeşliği Platformu n Dev-Maden-Sen n DİSK-Cam / Keramik-İş n DİSK Emekli-Sen n DİSK Emekli-Sen (Engelliler Komisyonu) n Divriği Kültür Derneği n Doğama Dokunma Platformu n Doğanın Çocukları n Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği (DOĞADER) n Doğu güneydoğu Dernekleri Platformu (DgD) n Donkişot Bisiklet Kolektifi n Ekmek ve gül n Ekoloji Birliği n Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği (EKODOSD) n Engelliler Federasyonu n gor Hemşin Dil Kültür Tarih Dergisi n Hacı Bektaş Anadolu Kültür Vakfı (HBVAKV) n Her Yer Kazdağları (EB) n Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği n İkizdere Dernekler Federasyonu n İnşaat-İş (gnl. Bşk.) n JINEPS gazetesi (Çerkeslerin Özgür Sesi) n Karşı Sanat n KESK n KHK’lı Platformları Birliği n Kocaeli Dayanışma Akademisi (KODA) n Kuzey Ormanları Savunması (KOS) n Mağdurlar için Adalet Platformu n Mezopotamya Ekoloji Hareketi n Müzik ve Sahne Sanatçıları Sendikası n Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) n Sosyal Haklar Derneği (SHD) n Sosyal Araştırmalar Vakfı (SAV) n Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV) n TÜM KÖY-SEN Türk Tabipleri Birliği (TTB) n Türkiye Esnaf Platformu n Türkiye Tekel Bayileri Platformu n Türkiye Yazarlar Sendikası n Üç Anne Üç Kadın Üç İnsan Platformu n Yaşam ve Dayanışma Yolcuları n Yeryüzü Derneği n Yeryüzü güncesi Platformu n Yurttaş girişimi n
Y E R E L K A T I L I M : Alevi Kültür Derneği – İzmir n Aliağa Çevre Platformu n Ankara Düşünceye Özgürlük Platformu n Antalya Biz Cinsel yönelim ve Cinsiyet Araştırmaları Derneği n Antalya Ekoloji Meclisi n Artvin Çevre Platformu n Atakum Kuzey Kültür Evi – Samsun n Ayancık Çevre Derneği n Aydın Çevre ve Kültür Platformu (AYÇEP) n Ayvalık Tabiat Platformu n Bakırtepe Çevre Platformu n Bartın Platformu n Bergama Çevre Platformu n Bodrum Yurttaş İnisiyatifi 2017 n Bozcaada Forum n Burhaniye Çevre Platformu (BURÇEP) n Çan Çevre Derneği n Çekerek Irmağı Özgür Akacak Platformu n Çeşme, Urla, Seferihisar Karaburun Yarımadası Çevre Platformu n Çine Yaşam Platformu n Didim Çevre Platformu n Didim Derneği n Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği (DOĞADER) n Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri (DAÇE) n DOSAB Termik Santraline Hayır Platformu n Edremit Çevre Platformu n Ege Çevre ve Kültür Platformu (EgEÇEP) n Ege Kent Konseyleri Birliği n Emirdağ Yaylaları Doğa Platformu n Foça Forum n gülpınar Sürdürülebilir Yaşam Derneği n güngören Dayanışma Ağı n güngören Demokrasi Platformu n güzelbahçe Çevre Derneği (gülder) n Hasankeyf Yaşatma girişimi n HBVAKV Kuşadası Şube n Kapıdağ Dayanışma Platformu n Karaburun Kent Konseyi n Karadeniz İsyandadır Platformu n Karaman Ekoloji Derneği n Karşı Kapı Derneği n Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği n Kazdağları İstanbul Dayanışması n Kırıntı Köyü Çevre Platformu n Kızılay Kültür ve Yaşam Derneği n Kocaeli Ekolojik Yaşam Derneği n Komşu Kapısı Maçka Dayanışma Derneği n Kuşadası Çevre Platformu n Malatya Çevre Platformu n Maltepe Forum n Mersin NKP n Mersin Yedirenk LgBT Derneği n Merzifon Çevre Platformu (MERÇEP) n Muğla Çevre Platformu (MUÇEP) n Munzur Çevre Kültür ve Dayanışma Derneği n Munzur Koruma Kurulu (DEDEF) n Murat Dağı Koruma Platformu n Nazilli Çevre Platformu n Ordu Çevre Derneği (ORÇEV) n Orhanlar Dayanışması n PSAKD Akdeniz Bölge İnanç Kurulu n Samsun Çevre Platformu (SAMÇEP) n Samsun Sanat Tiyatrosu n Sinop NKP n Sokak Kültür Sanat Derneği (Maltepe-İst) n Söke Çevre ve Kültür Platformu (SökeÇEP) n Turgutlu Çevre Platformu (TURÇEP) n Yeni Foça Forum n Yeşil Artvin Derneği n Yeşil ve Sol grubu n
BİREY KATILIMI: Ayşegül Devecioğlu/DİB, Yazar n Can Atalay/Avukat n Cemile Baklacı n Erdoğan Aydın/Tarihçi, Yazar n Ergin Cinmen/Avukat n Faruk Eren/Disk Basın İş (gnl. Bşk) n Halil İbrahim Özcan/Şair, Yazar n İrem Afşin/gazeteci n V. Metin Bayrak n Kadir Akın/Aktivist, Yazar (SYKP) n Kemal Aytaç/Avukat n Levent Pişkin/Avukat n Mehmet Rasgelener/Eski Hazine gnl. Md. n Nesteren Davutoğlu/DİB, İletişimci n Orhan Silier/Yazar n Özcan Dündar n Özer Akdemir n Piraye Antika/Aktivist n Ragıp İncesağır/İletişimci n Şahin Artan/gazeteci n Yıldız İmrek/Avukat n Hülya Karapınar/DİB, İletişimci n Şerife Tunç/CHP Konya Kadın Kolları Bşk. n Ayşen Şahin/Yazar, iletişimci
Bileşenlerce kurulan ve baz alınan çalışma alanları:
Basın Özgürlüğü, Bilim/Akademi, Çocuk, Eğitim, Ekoloji, Ekonomide Demokrasi, Emek, Engelliler, Esnaf, Halklar ve İnançlar, Hukuk/Adalet, İnsan Hakları, Kadın, KHK’lılar, LGBTİ+, Mülteci/Göçmen, Öğrenci Gençlik, Sağlık, Sanat, Üretici Köylü/Tarım, Yerel Demokrasi Alanları (ek olarak bir Gazeteciler Grubu da oluşturuldu)