Tarihteki ilk kadın örgütü: Bacıyan-ı Rum

413 views
18 mins read
413 views
18 mins read

Emre ERGÜL – ArtıGerçek/Forum

(Kapak Resmi Sn. Esin ENER‘e aittir.)

Kavramlar, durumları görünür kılar. Bir durum tarihin belirli bir döneminde ya da dönemlerinde süregelmişse de yıllar sonra o durumu niteleyen kavram ortaya çıktığında anakronizme düşmemek kaydıyla kavramlar durumlara genellenebilir. Bu açıdan Anadolu’nun toplumcu düşünce ve eylem dünyası bugün yaşadığımız birçok duruma tarihin çok erken dönemlerinde ev sahipliği yapmıştır. Bunlardan birisi de hiç şüphesiz kadın mücadelesidir.

13. yüzyıl Anadolu’sunda Ahilik Teşkilatı’nın kadın örgütü olarak kurulan Anadolu Kadınları Örgütü nam-ı diğer Bacıyan-ı Rum, tarihteki ilk sosyal, kültürel, askeri, ticari ve siyasal kadın örgütlenmesidir. Fatma Bacı / Kadıncık Ana  / Hatun Ana tarafından temelleri atılan Bacıyan-ı Rum, Selçuklular döneminde ve Osmanlı’nın kuruluşunda önemli roller üstlenmiştir.

Dünyada henüz Feminist Kadın Hareketleri ve kadın özgürlük mücadelesi doğmamışken Anadolu’da kadınlar devlet yönetimi, ticaret, savaş ve sosyal alanlarda faaliyet gösteren önemli örgütlenmeler yapmışlardı. Anadolu’da ‘’Erkek öldürenler’’ diye tanımlanan İskitli savaşçı Amazon Kadınlar’dan Kadın Alplar’a ve Bacıyan-ı Rum’a kadar birçok hareket ve örgüt Anadolu’da kadın mücadelesinin ne kadar eskiye dayandığını gözler önüne sermektedir. Dönemin Avrupa’sı ve İslam coğrafyasında kadının pozisyonu düşünüldüğünde, Anadolu’daki bu kadın örgütlenmelerinin, ilerici ve devrimci bir denkleme denk düşen pozisyona sahip olduklarını kavramak gerekir.

Ahilik Örgütü, Bacıyan -ı Rum ve Fatma Bacı

Horasan’dan Anadolu’ya göç eden göçebe Türkmen zümrelerin, yerleşik hayata geçmesiyle beraber, sosyal ve iktisadi zorunlulukların bir sonucu olarak Batıni ve Bektaşi ideoloji ile Fütüvvet ilkeleri temelinde çeşitli sanat kollarına mensup insanların kurmuş olduğu Ahilik Örgütü, Anadolu’da ekonomik, askeri, sosyal ve siyasi faaliyetleri bulunan bir organizasyondur. Kurucusu Hacı Bektaş-ı Veli’nin yakın arkadaşı Ahi Evran (Türk Halk Kültürü’ndeki Nasreddin Hoca) olan Ahilik, Sultan Alau’d-din Keykubad döneminde önce Kayseri, Konya ve Kırşehir ardından da tüm Anadolu’da kooperatifler şeklinde örgütlenmiş, kadın ve erkek tüm kesimlerin sosyal hayata katılması ile Moğol istilalarına karşı direnişte önemli roller üstlenmiştir. Ahilik örgütünün kadın kolu olarak Ahi Evran’ın eşi ve Hacı Bektaş-ı Veli’nin nefes evladı olan Fatma Bacı tarafından temelleri atılan Bacıyan-ı Rum’dan ise tarihi kaynaklarda ilk defa Baba İlyas’ın torunu olan tarihçi Aşıkpaşazade’nin Tevarih-i Al-i Osman adlı çalışmasında bahsedilmektedir. İlgili kaynakta Anadolu Selçukluları döneminde Türkmenler arasındaki sosyal örgütlenmelerden ve Osmanlı’nın kuruluşundaki göçebe Türkmen unsurların etkisinden bahsederken Bacıyan-ı Rum örgütü de anılmaktadır:

‘’… Rum’a (Anadolu) gelen dört grup insan vardır. Biri Gaziyan-ı Rum (Anadolu Gazileri), biri Ahiyan-ı Rum (Anadolu Ahileri), biri Abdalan-ı Rum ( Anadolu Abdalları) ve birisi de Bacıyan-ı Rum’dur (Anadolu Bacıları). Hacı Bektaş Sultan bunların içinde Bacıyan-ı Rum’u tercih etti ki o da Hatun Ana’dır. Onu kız edindi, keşiflerini ve kerametlerini ona gösterdi ve ona teslim etti…’’

İlk olarak Kayseri’de Külahduzlar (Örgücüler) çarşısında kurulup tüm Anadolu’ya yayılan Bacıyan-ı Rum örgütü, kadınların çeşitli sanat dallarında yetiştirilip iş sahibi olmasını, kurulan sanayi sitelerinde aktif olarak iş hayatına katılmasına ve ürettikleri malları dükkânlarda satmalarına, kadınların eğitim ve öğretim faaliyetlerine katkı sunulmasına, ataerkil ve erkek egemen düzene karşı silahlı milis güçler oluşturulmasına, Moğol ve Haçlı saldırılarına karşı şehrin savunmasına kadar birçok yönde kadın örgütlülüğü sağlamıştır.

Bacıyan-ı Rum örgütü mensupları siyaseten aldıkları pozisyon, dini inançları, yaşayış tarzları ve kadın olmalarından ötürü Ortodoks resmi tarih yazıcılarının karalamalarına maruz kalmışlardır. Ortodoks Sünni anlayışın dışında bâtıni/heterodoks ve senkretik inanca mensup olan bu göçebe Türkmen kadınlar saray tarihçileri tarafından ‘’Etrak-ı bi-din’’ (Dinsiz Türkmenler), ‘’Babaiyan-ı Harici’’ (Harici Babailer), Rafızîler, her şeyi mübah gören zındık ve mülhidler şeklinde birçok ithama maruz bırakılmışlardır. Bacıyan-ı Rum örgütü aynı zamanda kadın ve erkek eşitliğinin bir nişanesi olarak kadın ve erkekli cemler ve semahlar yapmış, erkeklerle birlikte eşit bir şekilde toplantılara katılmıştır. Tüm bunlarla beraber Moğol saldırıları karşısında yurtlarını savunmalarından da ötürü binlercesi katledilmiş, tutuklanmış, mallarına el konulmuş ve sürgün edilmişlerdir. (Mallarına el koyulan Ahiler ve Bacıyan-ı Rum Örgütü’ne mensup kadınların malları Mevlevilere verilmiştir. O dönem, Mevlâna ve Mevleviler Moğol yanlısı tutum almaktadırlar. Mevlâna Ahiler’in mallarının kendilerine verilmesi için sultanlara bizzat mektup yazmıştır.)

Aşıkpaşazade’nin Hatun Ana diye bahsettiği Fatma Bacı nam-ı diğer Kadıncık Ana aynı zamanda dönemin en önemli bilginlerinden Hamid el- Kirmani’nin kızıdır. Hamid el- Kirmani’de Ahi Evran’ın hocası ve kayınpederidir. 1213 dolaylarında doğan Fatma Bacı, Moğollar’ın Kayseri kuşatması sırasında Bacıyan-ı Rum Örgütü’nden birçok kadınla beraber esir düşmüş yaklaşık 14 yıl esaret altında kalmıştır. (Moğollar Kösedağ da zafer elde etmesinden sonra Anadolu’nun çeşitli bölgelerini işgal etmeye başlamış, Kayseri’de Ahilik ve Bacıyan-ı Rum örgütü mensuplarının direnişiyle karşılaşmışlardır.)

Esaretten kurtulduktan sonra 1260 dolaylarında Kırşehir’e eşi Ahi Evran’ın yanına gelen Fatma Bacı, 1261 tarihine kadar Kırşehir’de kalmıştır. Bu dönem, Moğol yanlısı Rüknü’d- din Kılıç Aslan’ın tahta oturtulması ve İzzu’d-din Kaykavus’un Anadolu’yu terk etmesi üzerine Moğollar tarafından Anadolu’nun uç yerlerine sürgün edilen Türkmenler ve Ahiler bu durumu kabul etmeyerek direnişe geçmişlerdir. Kırşehir, Ankara, Aksaray, Karaman, Çankırı ve uç bölgelerde başlayan Türkmen direnişi bastırılmış ve Ahi Evran’da dâhil olmak üzere birçok Türkmen katledilerek Ahilik ve Bacıyan-ı Rum Örgütü dağıtılmıştır (1261).

Direnişin bastırılmasından sonra önce Ereğli’ye daha sonra da Sulucakarahöyük’e giden Fatma Bacı burada Hacı Bektaş-ı Veli’nin dergâhına giderek onun nefes evladı olmuştur. Velâyetname’de aktarıldığına göre Hac-ı Bektaş-ı Veli Horasan’dan Anadolu’ya geldiğinde onu mana âleminde karşılayan Fatma Bacı’dır. Hac-ı Bektaş-ı Veli’nin Anadolu’ya geldiğinde Fatma Bacı’nın babası Kirmani’nin Dergâh’ında bir müddet kalması da muhtemel gözükmektedir. Hacı Bektaş-ı Veli tüm yol öğretisini ve ilmini Fatma Bacı’ya aktarmış ve kendisinden sonra Fatma Bacı postnişinliğe geçmiştir. Bu bağlamıyla Fatma Bacı’nın Kızılbaş-Alevi topluluklar nezdinde önemli bir yeri vardır. Fatma Bacı’nın bu öğretisi, Abdal Musa aracılığıyla tüm Anadolu’ya yayılmış ve Kızılbaş- Alevi topluluklarda yaşatılmaya devam etmiştir:

“…Bazı zaviye ve müessislerinin (63,74,32,81) numaralı kayıtlarda gördüğümüz Kız Bacı, Ahi Ana, Sakarî Hatun, Hacı Fatma zaviyeleri gibi bazı zaviye şeyhlerinin da aynı suretle kadınlar olması nazarı dikkati celp etmektedir. Filhakika, bu asırda Anadolu’da kadın tekke şeyhleri görmek bizi hayrete düşürmemelidir. Yukarda zikrettiğimiz gibi, Âşık Paşa Zâde bu kadın dervişlerden ‘Baciyânı Rum’ nâmı altında bahsetmektedir ve Hacı Bektaş’ın Rum Ahileri, Rum Abdalları ve Rum Gazileri gibi guruplar içinde Bâcıyan-ı Rûmı ihtiyar edip, Kadıncık ana (Fatma) isminde bir kadına, bütün kerametini göstermesi ve yolu ona bırakması da bu bakımdan manidardır.”

Genel hatlarıyla bahsetmeye çalıştığımız Bacıyan-ı Rum Örgütü, saptandığı kadarıyla tarihte bilinen en eski kadın örgütüdür. Kadınların işgücüne kendi başlarına katılması, erkek egemen düzene karşı örgütlenmesi ve kadın dayanışması bağlamıyla kendi dönemi içerisinde bir ilki gerçekleştirmiştir. Bugüne kadar çeşitli sebeplerden ötürü üzerinde yeterli çalışma yapılmamış bu kadın örgütü, Anadolu topraklarında kadın devriminin en önemli yerel tarihsel devrimci dinamiklerinden biri olarak günümüzdeki kadın hareketleri tarafından refere edilmeyi ve araştırılmayı fazlasıyla hak etmektedir. Bu durum aynı zamanda erkek egemen şoven milliyetçi kesimlerin devrimci halkların yarattığı bu devrimci değerleri kendi gelenekleriymiş gibi içselleştirip asimile etmesine karşı da bir set oluşturacaktır.

Kadın cinayetleri nasıl politikse, tarihten günümüze değin yaratılan emekçi kadın mücadeleleri de bu bağlamıyla politiktir. Politik olarak denk düştüğü yer ise egemenlerin değil, ezinlenlerin safı ve ideolojisidir. (Nitekim İstanbul Sözleşmesi’nin feshi sırasında şovenist kesimler Bacıyan-ı Rum Örgütü’nü sıkça refere ettiler. Oysa kendilerinin geldiği resmi devlet sınıfları geleneğinin erkek egemen yapısı ve o yapının fetvacılarına göre bu hareketlerin hepsi “Batıl, zındık ve sapkın”dı. Kültürel iktidar olamayanlar, devrimci halkların yarattığı bu değerleri kendilerine yontmaya çalışsa da bu değerlerin onlara bedence büyük geleceğini belirtmek gerekir. Örneğin; Batıni bir derviş olan Yunus Emre’den deyiş okumak Osmanlı döneminde nasıl fişlenme sebebiyse, o fişlemeyi yapanların ideolojik torunları da bugün TRT’de asimile edilmiş Yunus Emre portresiyle dizi çekmekten hicap duymamaktadırlar. )

Ne acıdır ki bir zamanlar kadın mücadelesinin ilk örneklerinin sergilendiği Anadolu, bugün kadın cinayetlerinde başı çekmektedir.


Kaynakça:

1- Bayram, Mikail, Fatma Bacı ve Bacıyan-ı Rum, Çizgi Kitabevi, Konya, 2016.

2-Vilayetname Menakıb-ı Hünkar Hacı Bektaş Veli, haz.: A. Gölpınarlı, İnkılap Kitabevi, İstanbul,  1990.

3- Barkan, Ömer Lütfi, Kolonizatör Türk Dervişleri, Hamle Yayınları, İstanbul.

4- Aşıkpaşazade Tarihi, haz.: Necdet Öztürk, Bilge Kültür Sanat, 2013.

5- Erol, Sevgi Işık, Ahilik Teşkilatı, Ekin Kitabevi Yayınları, Bursa, 2017.