Dijital Çağda Bilginin Dönüşümü ve Yapay Zeka: Üretim ve İktidar İlişkileri Açısından Bir Değerlendirme

42 views
83 mins read
42 views
83 mins read

Abdulsamet GÜNEK

Bilginin kaynağı, sınırları, gelişimi, diğer yapı ve kurumlarla ilişkisi farklı bilimsel disiplinlerin temel araş- tırma konularındandır. Bilgi üzerine araştırmalar bilimin bir form haline geldiği, bilimin ve bilimselliğin ön plana çıktığı 17. ve 18.yy’dan (Dankel, 2011, s. 148), çok öncesine dayanmaktadır. İlk çağ tarihi filozoflarından itibaren devam eden bilginin kaynağı ve sınırlarına yönelik sorgulama Francis Bacon’un bilgi güçtür, bir şeyi bilmek ona egemen olmaktır (Bacon, 2015) çıkarımıyla yeni bir boyuta kavuşmuştur.

Günümüzde bilgi üreticisi olan klasik eğitim kurumlarının bilgi üretimi üzerindeki geleneksel tekelleri kırılmıştır. Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler temel bilgi kurumlarının hiyerarşik yapılanma şekli olan öğreten-öğrenen-okul denklemini çok katmanlı ve yatay bir forma dönüştürmüştür. Manuel Castells’in (2000; 2008; 2013) ağ toplumu kavramsallaştırmasıyla aktardığı yeni toplumsal yapıda bilgininin diğer kurum ve yapılarla ilişkisi, ağ toplumu formatının bir tezahürü olarak farklı kurum ve katmanlarla iç içe geçmiştir.

Post-truth (gerçeklik ötesi) çağda bilginin hakikatle ilişkisi git- tikçe daha da belirsizleşmiştir. Günümüzde bilgi ve enformas- yonun hakikiliğini ve mahiyetini anlamlandırmak zor bir sürece yerleşmiştir. Bütün bu tartışmalar bilginin üretim biçimlerini, bilgi üreticisi kurum ve yapıları ve bilginin iktidarla ilişkisini dönüşüme uğratmıştır. Dijitalleşme ile birlikte ise enformasyon ve bilgi kav- ramları disiplinlerarası bir araştırma alanı olmuştur. Yapay zeka, makine öğrenme, duygusal öğrenme gibi yeni bilgi öğrenme ve üretim biçimleri bilgiyi farklı bağlamlarda ele almayı zorunlu kıl- maktadır. Günümüzde klasik bilgi kurumlarının entelektüel ve toplumsal işlevleri tartışılmaktadır.

Veri, enformasyon ve bilgi kavramları kimi zaman bir birine karış- tırılmakta aralarındaki fark belirsizleşmektedir. Bu çalışmada bilgi kavramı işlenmiş, düzenlenmiş bir form haline getirilmiş olgu olarak ele alınmaktadır. Zira bilgi, enformasyonun sentezlenip içselleştirilerek kişiselleştirilmiş hale gelmesidir (Yılmaz, 2009, s. 114). Çalışmada genel olarak bilginin tarihsel dönüşümü ve bu dönüşümün oluşturduğu yeni ilişki biçimleri değerlendirilmekte- dir. Çalışmada ayrıca yeni bir bilgi üretim formu olarak konuşma robotu ChatGPT ele alınmıştır. Temel varsayımımız bilginin günü- müzde yeni iletişim teknolojileri marifetiyle klasik üretim ilişki- lerinin dışına çıkarak yeni bir forma büründüğüdür. Bu yeni form üretim ve dağıtım ilişkileri açısından bilgi iktidar ilişkisini yeniden ele almayı zorunlu kılmaktadır.

Bilginin Ne’liği Üzerine

Bilgi kelimesi Türk Dil Kurumu Sözlüğünde “insan aklının erebi- leceği olgu, gerçek ve ilkelerin bütünü, bili, malumat, öğrenme, araştırma veya gözlem yolu ile elde edilen gerçek, vukuf, genel olarak ve ilk sezi durumunda zihnin kavradığı temel düşünce- ler (Türk Dil Kurumu, 2022) şeklinde tanımlanmaktadır. Bilginin temel iki öğesi vardır: bilen (insan) ve bilinen, bilinebilen, araştı- rılan şeydir (var olan). Her bilgi bu iki öğeye, bunlar arasında kuru- lan bağa dayanır (Mengüşoğlu, 2008). Bilgi antik çağdan itibaren insanlığın temel ilgi alanlarından biri olmuştur. Bilginin kaynağı, sınırları ve etkileri üzerine araştırmalar yürütülmüştür. Bu alanlara ilişkin sorgulamalar, bilgi felsefisi başlığı altında sistematikleştiril- miştir. İlk çağ filozofları tarafından başlatılan tartışma Kıta Avru- pası felsefecileri ve İngiliz empiristleri tarafından teknik anlamda geliştirilmiş, Kant ile en üst düzeyine ulaşmıştır (Taşkın, 2002, s. 293). Bilginin kaynağı ve doğası üzerine daha çok felsefi unsurlar üzerinden gerçekleştirilen bu sorgulamaya modern dönem filo- zofları da dahil olmuştur. Marks’a göre doğada nesneler ve olaylar vardır; ama bilgi yoktur. “Bilgiyi yaratan ve üreten doğaüstündeki çalışması ve bu çalışmaya düşüncesinin katkısıyla bizzat insanın kendisidir.” Bilginin kaynağını insan olarak betimleyen Marks’a karşın Engels bilginin sınırlarını ve imkânlarını sorgulamıştır. “Engels’e göre bilgi sonsuzdur. Bilginin sona ermesi sonsuzun sona ermesi demek olur ki, olanaksızdır” (Canpolat, 2005, s. 86). Michel Foucault’a göre ise bilgi, aynı zamanda kavramların görün- dükleri, tanımlandıkları, uygulandıkları ve dönüştükleri yer olan ifadelerin düzenlendikleri ve birbirlerine bağlandıkları alandır… Bilimlerden bağımsız olan bilgiler vardı, fakat belirli bir söylemsel pratiği olmayan bilgi yoktur ve her söylemsel pratik, oluşturduğu bilgiyle tanımlanabilir (Russo, 2002, s. 30). Foucault’a göre bilgi söylemsel bir pratik tarafından düzenli bir şekilde oluşturulmuş ve bir bilimin kuruluşu içinde gerekli olan bu unsurlar bütününe, unsurlar kendisine yer vermeye zorlanmadıkları halde, bilgi adı verilebilir (Russo, 2002, s. 30).

Düşünce tarihinin en önemli filozoflarından olan Aristoteles’in görüşleri yüzyıllar boyunca bilimsel görüşün kaynağını oluştur- muştur. Durant’a göre (2014, s. 112), yeni araçlar, biriken göz- lemler ve azimli deneyler, bilimi yeniden kuruncaya ve Occam ile Ramus’a, Roger ile Francis Bacon’a, karşı konmaz silahlar sağla- yıncaya kadar, Aristo’nun saltanatı sürmüştür. Bilim anlayışında önemli yapı taşlarından birini de 16.yüzyıl İngiliz empirizminin önde gelen filozofu Francis Bacon’un bilimsel yaklaşımıdır. Bacon, Novum Organum (2015) adlı eserinde Aristocu bilim anlayışına da karşı çıkmakta ve gerçek bilginin kaynağının tümdengelim değil tümevarım olduğunu savunmaktadır. Zira Bacon eseriyle Novum Organum (yeni araç ya da yeni alet, organ) Aristoteles’in Organon adlı eserinde dile getirdiği görüşlere karşıtlık oluştur- maktadır. Bacon, Novum Organum’da bilmenin bir tür egemenlik biçimi olduğunu vurgulamaktadır. Bacon’un bilgi ve güç arasın- daki ilişkisi bir yöntem ilişkisidir. Bilginin gücü, bilimsel yöntemin gücünden kaynaklanmaktadır. Bacon’ın yaşadığı dönem Batı’da önemli değişimlerin ortaya çıktığı bir zamana tekabül etmek- tedir. Batıda bilimsel bilginin artışına bağlı olarak ortaya çıkan yenilikler ve dönüşüm bilimsel yöntemin tartışılması sonucunu ortaya çıkarmıştır. Bu dönemde bilimsel yöntem çok tartışılan bir felsefe konusu haline gelmiştir. Bilginin nitelikleri üzerine ciddi değerlendirmelere gidilmiştir (Toydemir, 2012, s. 104). Denkel (2011), Ortaçağın temel düşünme ve yöntem biçimini eski bilim olarak tanımlamakta ve Yeniçağ ’da bu eski bilime karşıt ve onu geçersiz kılan bir anlayışla yeni bilimin doğduğunu belirtmektedir. Yeni bilimde temel doğrulama biçimi insan usuna (aklına) uygun- luktur. Denkel’e göre, “Yeni bilim, nedensel açıklamalarını mate- matiksel çıkarımlarla bağlayarak, doğa üzerindeki bilgiyi yeni bir yapıya kavuşturma çabası içinde hızla yol almaktaydı” (2011, s. 17). Bilgiye yönelik anlamlandırma çabalarının bilimsel bilgi anla- yışının değişimine bağlı olarak dönüştüğünü görmekteyiz. Bilgi kavramı, içinde var olduğu ve gerçekleştiği epistemolojik alanın, dış dünya gerçekliğinin ve bütün bu alanların birbiri içine geçtiği etkileşimli bir zeminin ürünü olarak farklı değerlendirmelere tabi tutulmaktadır

Bilgi ve İktidar/Güç İlişkisi

Umberto Eco, “Gülün Adı” (1999) romanında yalnızca kilise ve ruhban sınıfına açık kütüphane metaforuyla farklı sosyal yapıların bilgi üzerinden oluşturdukları iktidar biçimlerini sorgulamaktadır. Eco’nun dikkat çektiği temel nokta bilgiye erişimin kısıtlı olması ve bir imtiyaz haline dönüştürülmesidir. Geç Ortaçağ’ın sonla- rına kadar bilgiye erişim kısıtlıydı. Yayıncılık tekeli de rahiplerin elinde bulunuyordu. Bilgi üretimi yavaş ve meşakkatli bir sürecin sonunda mümkün olabiliyordu. Bilgi kaynaklarına yalnızca elit ve zengin bir zümre ulaşabiliyordu (Mounk, 2021)

Dinsel anlayışa dayalı bilimsel yaklaşım Ortaçağ düşüncesini belirgin bir şekilde etkilemiştir. Ortaçağ’da özellikle de Aristote- les’in düşüncelerine büyük oranda itibar edilmiştir. 1215 ile 1260 yıllarını kapsayan süreçte Aristo’nun eserleri önce yasaklanmış, sonra sansürlenmiş ve nihayetinde Hristiyan okullarında zorunlu olarak okutulan öğretilere dönüşmüştür. Durant, Aristo’nun öğre- tisine yönelik bu dönüşümü şu şekilde izah etmektedir: “1215’te Paris’teki Papalık Elçiliği, Aristo’nun eserlerinin öğretilmesini yasaklamıştır. 1231’de Papa Greguar IX, Aristo’yu sansürden geçir- mesi için bir kurul atamıştı. 1260 yılında artık her Hristiyan oku- lunda zorunlu olarak okunuyordu ve din meclisleri, Aristo’nun fikirlerinden sapanları cezalandırıyordu” (2014, ss. 111–112). Eski bilim kilisenin hizmetinde, Platon ve Aristoteles’in çeşitli düşün- celerinin Hristiyanlık ile yoğrulmasıyla ortaya çıkan dinsel öğretiyi destekleme ve doğrulama görevini üstlenmişti (Denkel, 2011, s. 16). Akıl ve inanç uzlaştırmasına yönelik çalışmalarda Aristo- teles muhatap olarak görülmüştür. Skolastik yöntem din, felsefe ve bilim üzerinde açık bir etki oluşturmuştur. Ortaçağ Skolastik düşüncesinde bilgi ve bilim dini öğretiler etrafında şekillendirilmiş ve kendisine has bir iktidar düzlemi oluşturmuştur. Bilgi bir güç aracı olarak iktidar ilişkilerini düzenlemede önemli işlevler üstlen- miştir. Ortaçağ’da bilgi ve sosyal pratiği Şam medreseleri üzerin- den ele alan Michael Chamberlain (2014, s. 255) yüksek kültürün başlıca şekli unsuru olarak bilgi üretimi ve onun yaygın biçimde dağıtımını göstermektedir. Chamberlain’ın üzerinde durduğu önemli bir nokta bilginin üretim ilişkileri, yöntemi ve stratejileri ile zengin elit aileler, yönetici sınıf ve ayan olarak tarif ettiği ente- lektüel sınıf arasında oluşturduğu güç ilişkisidir. Chamberlain bu ilişkiyi şu şekilde tarif etmektedir:

“Şehirdeki medreselerin yerleşim düzenine baktığımız zaman, ihtisaslaşmış kurumlar olarak görünen şeyin bile, aslında iki ayrı mücadelenin aracı ve amacı oldukları anlaşılır. Emirler ve az sayı- daki zengin sivil aileleri için medreseler mülkiyeti uzun süre elde tutmanın yollarından birisiydi. Elit ailelerin üyeleri medrese kur- dukları zaman, aile vakıfları gibi onlardan istifade etmeyi amaçlıyor- lardı. Ayan için ise medreseler kendi mücadelelerinin kazanımlarını elde ettikleri bir tür arenaydı. (Chamberlain, 2014, ss. 224–225).

Michel Foucault bilgi üzerine fikir yürüten en önemli düşünür- lerden birisidir. Foucault epistomolojik düzlemde bilginin olu- şum formlarını, pratik düzlemde ise bilginin etkileşim ve iktidar biçimlerini sorgulamaktadır. Temel olarak özdeş olarak görmediği ama aynı zamanda aralarında girift bir ilişki bulunan bilgi ve ikti- dar arasındaki ilişkiyi ele almaktadır. W. Bernauer’e göre (2005), Foucault’nun kültürel analizleri, birbirleriyle kesişip şekillenen (bilgi), (bilgi-iktidar), (bilgi-iktidar-özgürlük) alanları üzerinden gerçekleşmektedir. Bilgi, öğrenme alanının nasıl kurulduğunu, bilgi-iktidar öğrenme alanında hangi güçlerin mevcut olduğunu ve nasıl işlediğini, bilgi-iktidar-özgürlük bağlamı ise bilgi ile ikti- dar arasındaki bağların durumunu ve mevcudiyetini içerir. Tarihsel araştırma metodolojisi içinde genel olarak bilgi ile iktidar arasın- daki ilişkinin yeterince incelenmemiş olduğunu düşünen Fouca- ult, bilgi ve iktidar ilişkisinin birbirini karşılıklı olarak var eden bir alan olduğunu düşünmektedir. Bu bağlamda bilginin iktidar üret- tiğini iktidarın da hem bilgiyi içerdiğini hem de ürettiğini söyleye- biliriz (Urhan, 2013). Ancak burada bilgi ve iktidar arasında kurulan ilişki boyutu gündelik dilde kullanılan anlamından uzaktır. Bilgi ve iktidar arasında birbirini içeren ve etkileyen bir bilgi iktidar ilişkisi kurmak için Foucalt’a göre öncelikle özne, bilgi, birey ve bireysel- leşme kavramlarının ele alınması gerekmektedir (Urhan, 2013, s. 237). Bu yöntem Foucault’nun suç, ceza, sapma, cinsellik, delilik bağlamında oluşturduğu eserlerinin de özünü oluşturan arkeolo- jik yaklaşımı esas almaktadır. Yani nesneler ve olgular arasındaki ilişki boyutlarını ve bunların birbirini nasıl dönüştürdüğünü ele alıp ortaya koyma anlayışını içermektedir. Ian Hacking “Foucault’nun Arkeolojisi” adlı makalesinde “iktidar ile bilgi arasında hangi iliş- kiler vardır” şeklindeki bir soruya, çok kısa, ama doğru olmayan iki cevabın verilebileceğini öne sürer. Bir, bilgi iktidarda olanların kendi amaçları için kullanabilecekleri bir araçtır; iki, yeni bir bilgi yeni bir iktidar türünü kullanabilen yeni bireyler ya da kurumlar sınıfına yol açar (Hacking’den aktaran Urhan, 2013, s. 249). Fou- cault’nun Hapishanenin Doğuşu (Foucault, 2017) kitabında ele aldığı biçimiyle bilginin iktidar tarafından bir gözetleme, kontrol altına alma, ehlileştirme ve nesnelleştirme aracı olarak kullanıl- dığını söyleyebiliriz. İktidarın güçlü olmasını arzu ve bilgi düze- yinde olumlu etkilerde bulunmasına bağlayan, buna dayanarak da iktidarın bilgiyi engellemek yerine onu ürettiğine inan Foucault, beden üzerine bir bilginin üretilmesinin askeri ve eğitsel disiplin- ler sayesinde olanaklı olduğunu düşünür (Urhan, 2013, s. 241). Son tahlilde iktidarın bilgi ile ilişkisinin “bilme,” “bilgi” ve “söylemler” (Ece, 2009, s. 63) üzerinden ilerlediği söylenebilir. Foucault (2017) anlayışında iktidarın bilgiyle ilişkisi hem söylem düzeyinde hem de pratik düzlemde oluşmaktadır. Bu pratik ilişkinin en açık örneği bilginin bir yönetim stratejisi ve rıza aracı olarak kullanılmasıdır.

Tarihsel bağlamlarda özellikle de olağan üstü şartlarda bilginin ikti- dar tarafından bir baskı aracı olarak kullanıldığı görülmektedir. Bil- ginin dayatıcı bir iktidar pratiği olarak kullanılmasını en açık haliyle propaganda tekniğinde görmek mümkündür. Özellikle Birinci Dünya Savaşı, İkinci Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş döneminde pro- paganda teknikleri yoğun bir şekilde kullanılmıştır. Hitlerin Propa- ganda Bakanı Joseph Goebbels’in propaganda faaliyetleri bilginin araçsallaşması, pratik amaçlar için kullanımı ve hakikatle kurduğu ilişkinin tahrifata uğraması açısından iyi bir örnektir. Goebbels kitle iletişim araçları üzerindeki inanılmaz gücü sayesinde Alman halkını dezenformasyona tabi tutmuştur (Psychological Operati- ons, Goebbels’ Principles of propaganda, 2009). Propagandanın ürettiği bilgi dayatıcı bir bilgidir. Bilginin engellenerek değil daya- tılarak sunulması, enformasyonun bir silaha dönüştürülmesi bilgi iktidar ilişkisinin gündelik kullanımına uygun ve anonimleşmiş “bilgi güçtür” söyleminin bir yansıması olarak görülebilir. Ancak bir dipnot olarak ‘bilgi güçtür’ sloganı ile ilgili şu hususu açıklamakta fayda vardır. Çağımızda bilginin gücünü vurgulamak için kullanı- lan bu slogan çoğu yerde Francis Bacon’a atfedilir. Ancak Bacon, Novum Organum’da salt bilginin değil, bilimsel yöntemin bilgisi- nin de bir güç olduğunu vurgulamıştır.

Bilginin üretim biçimi, bilgiye atfedilen değer ve diğer kurum ve yapılarla ilişkisinin dönüşümünü entelektüeller üzerinden değer- lendiren Frank Furedi (2017) ise üretim biçimi, üretici yapı ve kişiler açısından bilginin günümüzde artık ‘anlamdan yoksun’ olduğunu belirtmektedir. Furedi’ye göre, kendi kültürel ve entelektüel köken- leriyle ilişkisi belirsizleşmiş bilgi insani bir entelektüel çalışmadan çok teknik bir sürecin ürünü olarak görülmektedir (Furedi, 2017, s. 16). Bilginin en temel taşıyıcı unsuru olan ve bir bilgiye dayalı bir şekilde üretilen kitaplar günümüzde büyük bir değer kaybına uğramıştır. Kitap sözcüğünün etimolojik yapısının kutsal gön- dermelerle donatılmış kuşatıcı bir yapıda olduğunu görmekteyiz. Ancak kitap günümüzde yalnızca fiziki bir meta olarak gündelik ve entelektüel hayatta değer kaybına uğramamış aynı zamanda otorite ve anlam kaybına da maruz kalmıştır. Furedi’nin değimiyle günümüzde artık “kitap okumak, günlük kültürel ve entelektüel hayatın altını dolduran olağan bir faaliyet addedilmiyor” (Furedi, 2017, s. 172). Jagues Ellul, Sözün Düşüşünde (2004) yazılı kültü- rün ortaya çıkardığı yeni anlam ve zihin dünyasında sözlü kültürün değer kaybına yönelik bir trajediyi, bunun beraberinde getirdiği kültürel ve zihinsel zayıflamayı, bayağılaşmayı ayrıntılı bir şekilde ele almaktadır. Benzer bir trajediyi artık yazılı kültürün başat aktörü olan kitaplar da yaşamaktadır. Dijital kültürle harmanlan- mış görsel kültür yazılı kültürle ilintili olan kitabın, akademinin ve klasik entelektüelin otoritesini sarsmıştır. Entelektüel ve sosyal düzeyde bilginin değer kaybına uğramasının akademisyenlerin rollerinin ve otoritelerinin sarsılması, akademinin sonuç veren, yoğun ve yaratıcı tartışma tecrübesine yabancılaşması, popülizm ve sıradanlığın kutsanması (Furedi, 2017, s. 172) gibi bir dizi etki- nin ortaya çıkmasına neden olduğu söylenebilir. Bilgi üretiminin mahiyeti ve etkisine yönelik tartışma küreselleşme ve dijitalleşme ekseninde devam etmektedir. Bu tartışmayı iki açıdan ele almak faydalı olacaktır; Birincisi, küreselleşmenin teknik düzeyde bilgi üretimi, dağıtımı ve erişimine yaptığı etkidir, ikincisi ise bu yeni üretim biçimlerinin entelektüel ve sosyal düzeydeki etkileridir.

Küreselleşme ve Bilginin Dönüşümü

Teknoloji merkezli gelişmeler, geleneksel kurum ve yapıları dönüş- türmüştür. Bu durum bilginin ilişkili ya da içkin olduğu bütün yapı ve kurumları da etkilemiştir. 19. yüzyılda, Sanayi Devriminden sonra toplumsal ve düşünsel yapıda önemli dönüşümler yaşan- mıştır. Marx, Weber, Durkheim gibi üç klasik sosyal bilimci top- lumların gelenekselden moderne doğru değiştikleri konusunda hem fikirdi (Otik, 2002, s. 110). Toplumsal yapıdaki dönüşüm farklı dinamiklerden etkilenerek ve güçlenerek devam etmiştir. Teknolo- jik yenilikler bir taraftan toplumu dönüştürürken diğer yandan da farklı toplumları birbirine yaklaştırarak küreselleştirmiştir. Erkızan’a göre, bu anlamda küreselleşme olgusu: “tarihsel süreçte kendisini açığa çıkaran sosyal, kültürel, ekonomik ve düşünsel süreçlerden bağımsız olarak kavranamaz” (Erkızan, 2002, s. 58) Antony Gid- dens (2010) küreselleşmeyi modernleşmenin bir devamı olarak nitelendirmektedir Corney’de ise küreselleşmenin dayandığı iki temel kavram bilgi ve iletişim teknolojileridir (Corney, 2005, s. 33). Günümüzde küreselleşmenin itici güçleri hız, yaygınlık ve derin- liktir. Keohane ve Nye (2008) Çağdaş küreselleşmecilik olarak tarif ettikleri bu durumun etkilerini şu şekilde tarif etmektedirler: “Küreselleşmenin derinleşmesi yalnızca nicel değil aynı zamanda nitel de olan üç değişime sebep olabilir bunlar: Şebekelerin artan yoğunluğu, artan kurumsal sürat ve artan ulus-ötesi yayılımdır.”

Bilgi ve iletişim teknolojileri yeni bir küresel bilim sisteminin oluşmasını hızlandırmıştır. Bilgiye erişim ve dijitalleşme bilgi üre- tim hızını da inanılmaz düzeyde artırmıştır. Bilgi toplumu olarak adlandırılan yeni dönemde bilginin başat taşıyıcısı geleneksel bilgi üreticisi kurumlar olan üniversiteler değil yeni iletişim ve enfor- masyon teknolojileri olmuştur. Manuel Castells bilgi ve iletişim teknolojilerinin bu itici ve etkili gücünün küresel bir bilim sistemi- nin oluşmasına katkıda bulunduğu görüşündedir. Castells’e göre, bu bilim topluluğunda kuşkusuz, İngilizce uluslararası dil, ABD ve Batı Avrupa bilim kuruluşları araştırma fonlarına ve saygın dona- nımlara egemen oldukça, egemen ülkeler ve kurumlar yönünde bir eğilim söz konusudur (Castells, 2008a, s. 367). Son tahlilde tar- tışma küreselleşmenin ana ekseninde yer alan iki temel kavram olan bilgi ve teknoloji olgularına odaklanmaktadır. Bu iki kavram birbirlerini etkileyerek beslemekte ve bilginin küresel düzlemde yaygınlaşmasını sağlamaktadır.

Bilginin Küreselleşmesi

İlk dijital bilgisayar 1939 yılında icat edilmiştir. 1960’larda enfor- masyon sistemleri veri depolamayı geliştirmiştir. Bu sitem 1980’lerde kişisel sisteme girişin önünü açmıştır. Bu gelişmeler sonucunda 1990’larda internet geliştirilmiştir (Stafenick, 2011, s. 2). Bu dönemde paradoksal bir şekilde hem hiç kimsenin kont- rol edemediği ama aynı zamanda herkesin de kontrolünde olan internet (Fara, 2012, s. 449) insanların hayatına girmiştir. Böylece internet bilgi üretiminin ve dağıtımının başat unsuru olmaya başlamıştır. Yüksek miktarda bilginin üretimi, dağıtımı ve erişimi kolaylaşmıştır. Düşük maliyetli internet bağlantısı sayesinde bilim adamları geleneksel çevrelerinin dışına açılma ve etkilerini yayma imkanına kavuşmuştur (Boutang, 2010). Geleneksel bilgi üreticisi kurumlar olan üniversiteler ve eğitim kurumları hala bilgi üretimi- nin başat aktörü olmakla birlikte üniversitelerin ve bilgi üreticisi kurumların çalışma yöntemleri ve bilgi üretme biçimleri değişime uğramıştır. Ağ toplumu kavramsallaştırması bilgi toplumu yak- laşımının merkezinde yer alırken, üretim ilişkilerini köklü şekilde değiştirmiştir. Ağ toplumu kuramcılarından Manuel Castells’e göre toplumların yeni morfolojisini oluşturan ağ yapıları toplumsal yapının belirleyicisi olmaya başlamıştır. Üretim, deneyim, iktidar ve kültür süreçleri artık ağlar etrafında örgütlenmektedir (Castells, 2008). Baskın küresel ağ yapıları nüfuz edici ve yayılmacı yapıla- rıyla bir tekel oluşturmaktadırlar. Bu bağlamda bu ağ yapılarının etkisi altında olmamanın tek yolu ağın dışında kalmak, tümüyle farklı bir değerler ve inançlar sistemine dayanarak anlamı yeniden inşa etmektir (Castells, 2013, s. 507). Ağların kuşatıcı bir yapıda olduğunu ve bilgi üreticisi geleneksel kurumları dönüştürerek bu sisteme uymaya zorladıkları söylenebilir. Örneğin günümüzde bir- çok üniversite eğitimde dijital çağa adapte olmaya çalışmaktadır. Bireyler ve kurumlar ‘düşünüyorum, o halde üretiyorum’ (Castells, 2013, s. 509), sloganıyla sürekli ve kesintisiz bir üretim sürecine teşvik edilmektedirler. Bu slogan küresel ekonominin itici gücü, telekomünikasyon ve enformasyon işleme gücünün artan kapasi- tesiyle birlikte “bütün ülkelere, bütün topraklara, bütün kültürlere, bütün iletişim akışlarına, bütün finansal ağlara nüfuz etmektedir” (Castells, 2013, s. 509). Özgürleştirici ve yatay etkileşim düzle- minde ilerlediği varsayılan ağ toplumunun bilgi tekellerini kırdığı, bilgiyi ve bilimi küreselleştirdiği iddia edilmektedir.

Bilgi ve enformasyon sistemlerinin gelişimi bilginin üretimi ve dağılımı üzerinde devrim niteliğinde dönüşümlere sahip olmuş- tur. Benzer bir kırılmayı matbaanın yaygınlaşması sürecinde görülmektedir. Modern matbaanın icadı genellikle Almanya’da yaklaşık 1440-50’de Johannes Gutenberg’e atfedilmektedir. Gutenberg’in başarısı baskı tekniğinde metal tipi, mürekkep, kağıt içeren yepyeni bir zanaat oluşturmuştur. Matbaa 50 yıldan kısa bir süre içinde Avrupa’nın çoğuna yayılmıştır (Britannica, 2022). Mat- baanın yaygınlaşması Avrupa’da kısa süre içinde çok fazla kitabın dolaşıma sokulmasını sağlamıştır. Bu durum beraberinde bir dizi sosyal ve siyasal dönüşümün ortaya çıkmasını tetiklemiştir. Kâğı- dın ve matbaanın icadı, gelişimi ve yayılımı Doğu ile Batı arasındaki etkileşimin bir sonucu olarak tezahür etmiştir. Kâğıt ve matbaa Doğu’da icat edilmiş ancak Batı’da geliştirilerek yaygınlaşmıştır.

Son tahlil de şunu da söyleyebiliriz. Bilim karakteri itibariyle evrenseldir. Bu evrensellik yalnızca bilimin ortaya çıkardığı sonuç- lar itibariyle değil icra edilme şekli ve dolaşımıyla da ilgilidir. Zira bilim tarihi ile ilgili yapılan çalışmalar Orta Çağ’dan itibaren bilim adamlarının ve bilimsel eserlerin küresel dolaşıma tabi olduğunu göstermektedir. Bu bağlamda bilginin dolaşımı farklı milletlerden ve inançlardan insanlar tarafından kümülatif bir şekilde çoğaltıl- mıştır. Bilim ilk Çağ’da Yunan Medeniyeti’nin katkılarıyla ilerler iken Orta Çağ’da bilime Müslüman ve Yahudi bilim adamlarının çok büyük katkıları olmuştur. Özellikle de Coğrafya, denizcilik, saatler, geometri, astronomi, tıp, kimya, fizik ve teknik alanlarında Müslüman bilim adamlarının bilime büyük katkıları olmuştur. Bilim faaliyetleri Semerkant’tan Endülüs’e kadar geniş bir coğraf- yada icra edilmiş ve bilgi doğu ile batı arasında dolaşıma sokul- muştur (Ronan, 2005; Sarton, 1975; Sezgin, 2015)

Bilgi Tekelleri Kırılıyor mu? Küresel ve Bariyersiz Bilgi Mümkün mü?

Bilimsel bilgi ve malumat üretiminin küresel iş birliği ve iletişime dayalı bir şekilde arttığı günümüzde bir bilgi tekelinden söz etmek mümkün müdür? Telekomünikasyon ve iletişim ağları marifetiyle oluşturulan etkileşimli medya çağında bilginin dolaşımı ve üretimi üzerinde tekeller kurulabilir mi? Daha önceki bölümlerde ifade ettiğimiz üzere özellikle Orta çağ’da bir bilgi ve hakikat tekelciliğinden söz etmek mümkündür. Bilgi bariyerleri yenilikler ve değişimler çağı olarak da tarif edilen Rönesans sonrası dönemde de görülmektedir. Peki yeni dijital çağda bu bariyerler hala mevcut mu? Fara’ya göre (2012, ss. 449–450), bilgisayar biliminin kuru- cusu Allen Turing ve diğer bilgi kuramcılarının teknoloji ve bilginin yaygınlaşmasının ortaya çıkacağı iyimser sonuçlara yönelik öngö- rüleri gerçekleşmedi. İnternet ağının yaygınlaşması bilgi ve tekno- lojiye erişim açısından yoksul ile zengin arasındaki açığı kapatmak bir yana daha da artırmıştır. Özellikle de geri kalmış ve yoksul ülke- lerde bilgisayara ve nitelikli bilgiye erişim imkanı oldukça kısıtlıdır.1 (Global internet penetration rate as of July 2022, 2022) Uluslara- rası Telekomünikasyon Birliğinin (ITU) 2019 verilerine göre İnter- net kullanımında cinsiyetler arası eşitsizlik, internet kullanım ve erişim oranlarında uçurum, bilgisayara erişim ve nitelikli kullanımı açısından dünya genelinde önemli farklar bulunmaktadır2 (Measu- ring digital development: Facts & figures 2019). Bilginin dağılımı politik ve teknik olarak tarafsız değildir. Yönlendirilmiş bir bilim politikası olarak belirli alanlara kanalize edilir ve çoğu durumda bir güç ve çıkar mücadelesinin aracı olmaktadır. Bilginin üretimi gibi dağılımı ve bilgiye ulaşım da farklı düzey ve boyutlarda teza- hür etmektedir. Dijital bölünme olarak tarif ettiğimiz bu durum Stafinick’e (2011) göre, sosyal çıkarlar açısından güç dengesiyle ilgili soruları değil aynı zamanda teknolojik olarak zengin kuzeyin, teknolojik olarak fakir olan güney karşısında güç ve etkisini sürdü- receği anlamına da gelmektedir.

Yönlendirilmiş bilim politikaları, bilgi teknolojisi ve internete eri- şim düzeylerinin farklılaşması teknoloji üreticileri ve tüketicileri arasında bir dengesizlik oluşturmaktadır. Ancak buna karşın tele- komünikasyon devrimi ve ağ toplumu düzeni bilgi üretimini belirli oranda küreselleştirmekte ve anonimleştirmektedir. Boutang (2010, s. 73) yeni bir üretici çalışma biçimi, anonim ve ortak bilgi üretiminin bir örneği olarak wikipolitiks kavramını buna örnek göstermektedir. Bu bağlamda bilginin farklı dağılımı ve yeniden üretimine ilişkin daha özgür ve yatay bir alan oluşmuştur. Wiki- pedia bilgi üretiminin anonim bir örneği olarak dikey değil yatay örgütlenme üzerine kurgulanmıştır. Açık erişime dayalı tüketici merkezli bir üretim sistemi bulunmaktadır. Bunu bir çeşit koo- peratif üretim tarzı olarak da yorumlamayabiliriz. Günümüzde bilginin artık Avrupa ve Batı merkezci bir anlayışla üretilmediği söylenebilir. Bunun somut bir örneğini ülkelerin bilimsel yayın sayısında görmek mümkündür. Örneğin bilimsel yayın sayısı bakı- mından Hindistan, Çin ve Amerika Birleşik Devletleri’nden sonra üçüncü sırada yer alırken, İran 2017 yılında yapılan yayınlar bakı- mından Kanada ve Fransa gibi ülkelerle aynı seviyededir. Rusya bu alandaki yayınlarını arttırarak Hollanda ve Kanada’nın önüne geç- miştir. Yapay zeka alanına yönelik yayınlarda Almanya beşinci ve Japonya altıncı sırayı paylaşmaktadır (Elsivier AI Research Centre, 2018, s. 9; Kleijn, Siebert, & Huggett, 2019). Bu göstergeler Batı merkezli bilgi üretimi anlayışının dönüşüme uğradığını göster- mektedir. Örneğin yapay zeka ile ilgili akademik çalışmaların 1998 ile 2002 yılları arasındaki dağılımı Çin %9, Amerika Birleşik Dev- letleri %25, Avrupa %35 ve diğer ülkeler %31 oranında bir değişim gösterir iken bu veriler 2013 ile 2017 yılları arasında Çin %24, ABD

%17, AB ülkeleri %30, diğer ülkeler %29 şeklinde gerçekleşmiştir (Elsivier AI Research Centre, 2018, s. 35). Yapaya zeka alanında Amerika Birleşik Devletleri, Çin ve Avrupa arasında güçlü bir rekabet yaşanmaktadır. Bu alanda liderlik şuanda ABD’de olma- sına karşın Çin 2030 yılına kadar ABD’yi geçmeyi hedeflemekte- dir. Çin’in 2017 yılında oluşturduğu Ulusal Yapay Zeka Stratejisinin temel hedeflerinden biri de 2030 yılında yapay zeka alanında lider konuma gelmektir (Annoni, 2022; European Commission Joint Research Centre, 2018; Ford, 2022, s. 205-239; Robles, 2022). Bilim ve teknoloji üretiminde ülkelerarası dağılım bilgi üzerindeki tekellerin geçmiş yüz yıllara nazaran önemli oranda değiştiğini göstermektedir. Ancak nitelikli ve katma değeri yüksek olan bilgi- ler üzerinde hala bir tekelden söz edebiliriz3 (Günek, 2016)

Bilgi Üretiminin Yeni Bir Formu Olarak Yapay Zeka ve Makine Öğrenmesi

Takiyettin Mengüşoğlu (2008) bilgiyi, “süje ile obje arasındaki bağ” olarak tarif etmektedir. Bilene (insana), bilgi teorisi termino- lojisinde “süje,” bilinen, bilinmesi gereken şeye de “obje” adı verilir (Mengüşoğlu, 2008, s. 47). Süje ile obje arasındaki ağı kuran bilgi aktlarıdır. Onun bir ucunda süje, öteki ucunda da obje bulunmak- tadır (Mengüşoğlu, 2008, s. 54). Bilgi teorisinde bilen ve bilinmesi gereken şey aranasındaki ilişki karşılıklı bir ilişkidir ve bu denk- lemin bir ucunda insan yer alır iken diğer uçunda ise obje, yani bilinmesi gereken şey yer alır. Bilgi edinimi ve bilgiyle kurulan ilişki hangi bilim dalının konusu olduğu fark etmeksizin her halü- karda insana dayanan bir eylem olarak tezahür etmektedir. Ancak yukarıda belirtilen denklemde süje olan insanın, bilgi teorisindeki yerini akıllı makinelere bıraktığını söylemek iddialı bir yaklaşım olmayacaktır. Yapay zeka projesi kökenlerini antik çağdan alan uzun bir gelişim tarihinin geçici bir doruk noktasıdır (Görz & Nebel, 2005, s. 8). Bilim tarihçisi George Dyson, modern anayasacılık ve yönetim biliminin en önemli düşünürlerinden Thomas Hobbes’u, Leviathan’ın sunuş bölümünde ele aldığı yapay hayvan üretmek mümkündür görüşüne atfen yapay zekânın atası olarak tanım- lar (Nilsson, 2018, s. 20). Hobbes, basit makinelerin insan gibi düşünülüp kurgulanabileceğini iddia etmektedir. Ona göre tüm otomatların yapay bir yaşamı vardır. İnsanda var olan özellikler onlarda yapay bir şekilde karşılık bulmuştur (Hobbes, 2013, s. 17). Nitekim Hobbes’un Leviathan’ı da kudretli bir yapay insandır4.

Yapay zeka kapsayıcı bir terim olarak insanın yapabileceği bütün uygulamaların bilgisayar tarafından yapılması olarak tanımla- nabilir. Bir yapay zeka türü olarak makine öğrenmesi ise mevcut verilerden hareketle yeni tahmin ve verilerin elde edilmesini sağ- lamaya yönelik bir uygulamadır. Yapay zeka etrafında kümelenen bulanık sistemler, doğal dil işleme, bilginin yeniden sunumu, bil- gisayar vizyonu, makine öğrenme, olasılıklı düşünme, planlama karar verme ve sinirsel ağlardır (Elsivier AI Research Centre, 2018, s. 8). Yapay zeka mekanizmalarının imkan ve kabiliyetini artı- ran derin öğrenmenin görme (görüntü tanımlama), işitme (ses tanımlama, doğal dil işleme), karar verme (analitik süreçler) özel- likleri sayesinde insan davranışlarını taklit etme yeteneğine sahip olmaları bilgi üretim ve yönetiminde yapay zekanın kapasitesini artırmıştır (Jarrahi ve ark., 2022).

Makinelerle insan arasındaki simbiyotik ilişki, karşılıklı birbirine bağımlı bir şekilde oluşturulmuş yaşam ilişkisi, yapay zeka tar- tışmalarında önemli bir yer tutmaktadır. Bu tartışmaların odak- landığı temel konulardan biri de süper zeki makineler aracılığıyla insan ve makinenin birleşmesini ön gören tekillik araştırmalarıdır. Ray Kurzweil tarafından 2009 yılında kurulan Tekillik Üniversitesi makinelerdeki aritmetiksel gelişmeye bağlı olarak ortaya çıka- cak yeni biyosistemi tasarlamayı amaçlamaktadır (Barrat, 2020; New Scientist, 2017; Nilsson, 2018; Walsh, 2020). Ray Kurzweil’in ön gördüğü ve gerçekleşmesini arzu ettiği ileri düzey toplumsal teknolojik ütopya yapay zeka teknolojilerinin nanoteknoloji, biyo- teknoloji, ileri programlama ile birleşimini içermektedir. İnsan ve makine arasındaki bu etkileşim insan, doğa ve makine denkle- minde insan ve doğanın oyun dışı kalma tehlikesini beraberinde getirmektedir. Bunu teknolojik belirlenimciliğin son merhalesi, insanın makineden etkilenmesinden öteye bir makineye dönüş- mesi ve makineler tarafından yönetilmesi şeklinde karamsar bir ütopya olarak yorumlamak da mümkündür.

“Yapay Genel Zeka,” “Süper Yapay Zeka,” “İnsan Düzeyinde Yapay Zeka” “Tekillik” 5 gibi kavramlar yapay zekanın bundan sonraki aşamada tekabül edeceği evreyi açıklamak için kullanılmakta- dır. Bu bağlamda bilim adamlarının (New Scientist, 2017; Barrat, 2020; Nilsson, 2018; Walsh, 2020; Ford, 2022) üzerinde durduğu temel soru (daha doğrusu temel sorun) süper akıllı makinelerin kontrolü, denetimi ve en nihayetinde insandan daha akıllı maki- nelerin oluşturacağı tahakküm tehlikesidir. Barrat (2020) sürecin son noktasını ironik bir gönderme ile kavramsallaştırır ve yapay zekayı insanlar tarafından icat edilmiş son süper makine ola- rak tanımlar. Neandertaller ve homo sapiens’ten sonra insanın geçireceği üçüncü evrimi homo digitalis olarak tanımlayan Toby Walsh (2020), 2062’nin dünyasına yönelik karamsar bir tasarım çıkarmaktadır. Walsh insanın, bilincin, çalışmanın, savaşın, insani değerlerin, eşitliğin, mahremiyetin, siyasetin bildiğimiz anlamıyla bir sonunun geleceğini iddia etmektedir. Ford ise (2022, ss. 239– 271), yapay zekanın risklerini kabaca derin sahtecilik ve güvenlik tehditleri, ölümcül otonom silahlar, makine öğrenme algoritma- larında ön yargı, adillik, şeffaflık ve son olarak süper zekanın insani varoluşa yönelik tehdit ve kontrol problemi olarak sınıflandırmak- tadır. Ford’a göre ilk süper zeka var olmadan önce kontrol prob- lemi mutlaka çözülmelidir aksi takdirde bunun için çok geç olabilir (Ford, 2022, s. 266). İnsanlar ve robotlar için etik bir sistem yarat- maya çalışan bilim kurgu yazarı Isaac Asimov tarafından geliştiri- len Üç Robot Yasası kontrol ve denetim tartışmalarının örnek bir taslağını oluşturmaktadır. Yasalar şu şekildedir:

  1. Bir robot, bir insanı yaralayamaz veya hareketsiz kalarak bir insanın zarar görmesine izin veremez.
  2. Bir robot, birinci yasayla çelişmediği sürece insanların emirl- erine uymak zorundadır.
  3. Bir robot, birinci ve ikinci yasayla çelişmediği sürece kendi varlığını korumalıdır.

Asimov daha sonra dördüncü veya sıfırıncı yasa olarak bilinen ve diğerlerinin yerini alan başka bir yasa ekledi. “Bir robot insanlığa zarar veremez veya eylemsiz kalarak insanlığın zarar görmesine izin veremez” (Schreibe, 2023). Yapay zekanın olası tehlikelerine karşı dile getirilen kaygılar dünyayı yaşanabilir kılan değer ve yapı- ların yine dünyayı kolaylaştırma umuduyla geliştirilmiş makineler tarafından yok edilmesine yönelik korkuları içermektedir. Yapay zekaya yönelik karamsar yaklaşımlar olduğu gibi olumlu görüşler de bulunmaktadır. Reese (2020) yapay zekanın gelecekte insanlık için önemli hizmetler sunacağını iddia etmektedir. Reese’e göre insanlığın temel sorunları olan savaş, açlık, eşitsizlik gibi sorunla- rın yapay zeka sayesinde ortadan kalkması mümkündür.

Yukarıda açıklamaya çalıştığımız düzlemin bilginin üretimi, pay- laşımı ve dağıtımına ne tür etkileri olacaktır? Aslında yapay zeka tartışmaları epistemoloji ve dil biliminin odağında yer alan bilgi nedir? İnsan nasıl öğrenir? Bilginin kaynağı nedir (doğuştan ve sezgisel olarak mı vardır? Yoksa dışımızdaki dünyada mı vardır?) Bilginin sınırları nedir? Mutlak bilgi mümkün müdür? Türünden sorularla çepeçevre kuşatılmıştır. Nihayetinde yapay zeka insa- nın aklını taklit etmeye çalışan ve Alan Turing’in yetişkinleşmeye çalışan bir çocuğun aklı olarak tasarladığı şeye tekabül etmekte- dir. Son günlerin moda yazışma robotu olan ChatGPT bir çocuk gibi taklit ederek, deneyimleyerek, kendi kendini eğiterek geliş- tirmektedir. 2023 yılının ortalarında piyasaya çıkması planlanan ChatGPT-4’ün bu eğitim sürecinin bir çıktısı olarak çok daha üstün özelliklere sahip olması beklenmektedir. Mevcut programa yönelttiğimiz Yapay Zeka bilgi üretir mi? Yapay zekanın ürettiği bilgi, bilgi üretim ilişkilerini değiştirir mi? Bilgi ve iktidar arasında nasıl bir ilişki bulunmaktadır? Gelecekte bilgi üretimi tamamen yapay zeka tarafından mı yapılacaktır? ChatGPT bir bilgi üreti- cisi midir? Şeklindeki soruları doğru algılayarak, anlamlandırarak makul ve bilimsel cevaplar sunmuştur. Yapay zeka teknolojisinin derin öğrenme, doğal dil işleme gibi insanı simule eden özellik- lerini kullanarak soruları anlamlandırmıştır. Örneğin Bana Yahya Beyatlı tarzında bir şiir yazar mısın? Şeklinde iki kez yönelttiğimiz soruya farklı şiir örnekleriyle cevap vermiştir. İlk soruda bilinçli bir şekilde şairin ismi Yahya Beyatlı şeklinde yöneltilmiş ancak ChatGPT bu soruya Yahya Kemal Beyatlı şeklinde doğru algıla- yarak cevaplandırmıştır. İlkinde Sonsuz Uzaklıklar, aynı sorunun ikincisine de Bir Ömür Sürer Aşkın İzleri başlıklarında şiir örnekleri oluşturmuştur. Yahya Kemal Beyatlı’nın şiir korelasyonlarından oluşturulmuş örneklerde şiirsel duyuş açısından bir Yahya Kemal Beyatlı havası hissedilmekle birlikte anlam ve duygu bütünlüğün- den yoksun olduğu görülmektedir (Tablo 1).

Tablo 1. ChatGPT Tarafından Oluşturulmuş Şiir Örneği
  metin, ekran görüntüsü içeren bir resim

Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
  metin, ekran görüntüsü içeren bir resim

Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

ChatGPT’ye yöneltilen bilgi üretimi yaparken nelere dikkat eder- sin? Sorusuna şu cevap verilmiştir:

Ben bir yapay zeka dil modeli olarak, bilgi üretimi yaparken aşağı- daki hususlara dikkat ederim:

  1. Tarafsızlık: Bilgi üretirken, politik ya da kişisel görüşlerimden bağımsız olarak objektif kalmaya özen gösteririm. Kaynaklarımda yer alan farklı görüşleri dikkate alarak, tarafsız bir şekilde bilgi üretmeye çalışırım.
  2. İletişim: Kullanıcılarla iletişim halindeyken, anlaşılabilir bir şekilde bilgi sağlamaya çalışırım. Karmaşık konuları basit bir şekilde anlatmaya çalışırım ve uygun örnekler kullanarak bilg- ileri daha net ve anlaşılır hale getirmeye çalışırım.
  3. Güncellik: Sağladığım bilgilerin güncel olmasına özen gösteririm. Kaynaklarımı düzenli olarak kontrol ederim ve en son bilgileri sağlamak için mümkün olan en kısa sürede gün- cellemeler yaparım.
  4. Etik: Bilgi üretimi yaparken, etik kurallara uymaya özen gösteririm. Kişisel bilgileri korumak, telif haklarına saygı gös- termek ve diğer etik kurallara uygun davranmak gibi husu- slara dikkat ederim.
  5. Doğruluk: Sağladığım bilgilerin doğru ve güvenilir olmasına özen gösteririm. Kaynaklarımdan aldığım bilgileri doğru bir şekilde aktarmaya ve yanlış bilgi yaymaktan kaçınmaya çalışırım.

Özetle, bilgi üretimi yaparken doğruluk, tarafsızlık, iletişim, gün- cellik ve etik hususlarına özen göstermeye çalışırım.

Yukarıdaki cevap ChatGPT’nin bilgi içeriklerini nesnel ve etik kod- lar çerçevesinde yapılandırdığını göstermektedir. ChatGPT mev- cut haliyle bilginin niteliği açısından nesnel ve etik; bilgi üretimi ve erişimi açısından da anonimdir. Ancak diğer yapay zeka uygula- malarında olduğu gibi yazılımın kontrolü, sahiplik yapısı ve dene- timi açısından muallak bir alan bulunmaktadır. Hali hazırda en gelişmiş konuşma robotlarından biri olan ChatGPT örneğinde de görüleceği üzere yapay zekâ algoritmalarıyla çalışan bilgi mekanizmaları insani özellikleri taklit etmelerine karşın “Yapay Genel Zeka,” “Süper Yapay Zeka,” “İnsan Düzeyinde Yapay Zeka” aşama- sına henüz ulaşamamıştır. Bilgi üretimi programa tanımlı kodlar ve algoritmalar üzerinden gerçekleştirilmektedir.

Yapay zeka teknolojileri üzerine bir çok ülke çalışmalar yürüt- mekte ve geleceğe yönelik planlar oluşturmaktadır. Bu açıdan yapay zeka aracılığıyla erişilen, üretilen ve dağıtılan bilginin bir iktidar ve rekabet alanı oluşturmaması mümkün değildir. Yapay zeka hali hazırda Çin ve ABD arasında önemli bir rekabet alanıdır. Son tahlilde şunu söyleyebiliriz yapay zeka etrafında kümelenen bulanık sistemler yapay zekanın da artık insan gibi algılayabile- ceği, yorumlayabileceği ve muhasebe yapabileceği yönündeki fikirleri güçlendirmektedir. Bu durum yapay zekânın bilgi üretim ve dış dünyayı algılama yetkinliği ve yetisi açısından insana yaklaşabileceğini göstermektedir. Bilginin bu yeni üretim biçimi hem bilgi ve bilim teorisi açısından hem de enformasyon bilimleri açısından farklı bir bağlamın oluştuğunu göstermektedir. Artık bilginin üretildiği geleneksel mecralar değişmiştir. Bu durum yapay zekaya yönelik diğer bütün bağlamlardaki araştırmalara ek olarak konunun bilgi ve bilim teorisi açısından yeni bir yaklaşımla ele alınmasını zorunlu kılmaktadır.

Sonuç ve Öneriler

Bilgi farklı disiplinler açısından farklı bağlamlarda ele alınmakta ve değerlendirilmektedir. Bilgi üzerine yürütülen tartışmalarda bu değerlendirme biçimine bağlı olarak değişmektedir. Genelde sosyal bilimler özelde ise felsefe, sosyoloji, iletişim bilimleri, enformasyon bilimi gibi alanlar açısından bilgi kavramı temel araştırma malzemesi ve konusunu oluşturmaktadır. Dijitalleşme ile birlikte ise enformasyon ve bilgi disiplinlerarası bir araştırma alanının konusu olmuştur. Büyük veri ve veri işleme bilimi devasa boyutlardaki enformasyonun kullanılabilir ve işlenebilir bilgiye dönüştürmesiyle yakından ilgilenmektedir.

Bilgi iktidar ilişkisi ve bilginin diğer sosyal kurumlarla ilişkisi tarih- sel süreç içinde dönüşüme uğramıştır. Düşünce tarihinin en önemli filozoflarından Aristoteles’in fikirleri etrafında şekillenen bilim ve bilgi teorisi 17. ve 18. Yüzyıldan sonra bilimlerdeki gelişmelere bağlı olarak sorgulanmıştır. Bilimsel yöntemin ve deneyin temel alındığı yeni bilim anlayışında bilginin diğer yapı ve kurumlarla ilişkisi de dönüşmüştür. “Bilgi güçtür” sloganı etrafında çoğu zaman yanlış göndermeler yapılarak kavramsallaştırılan bilgi iktidar ilişkisi yapay zeka teknolojileriyle yeni bir okuma biçimini zorunlu kılmaktadır.

Bilgi üretim sürecinde insanın aktif, yapıcı (özne) konumu yapay zeka, makine öğrenme, derin öğrenme özelliklerine sahip üstün makinelerin sürece dahil olmalarıyla birlikte azalmıştır. Algılayan, öğrenen, üreten ve aktaran makineler ve algoritmalar bilgi kavramını hem bilgi teorisi açısından hem de insan gibi diğer yapı ve kurumlarla ilişkisi açısından yeniden değerlendirmesini gerekli kılmaktadır. Çalışmanın son kısmında da vurgulandığı üzere; yapay zeka etrafında kümelenen bulanık sistemler yapay zekânın bilgi üretim ve dış dünyayı algılama yetkinliği ve yetisi açısından insana yaklaşabileceğini göstermektedir. Bilginin bu yeni üretim biçimi hem bilgi ve bilim teorisi açısından hem de enformasyon bilimleri açısından farklı bir bağlamın oluştuğunu göstermektedir. ChatGPT örneğinde de görüldüğü gibi bilgi üretiminde insan asli konumunu yitirmek üzeredir. Bu durum yapay zekâ araştırmala- rında diğer bütün bağlamlardaki araştırmalara ek olarak konunun bilgi ve bilim teorisi, bilgi ve iktidar ilişkileri açısından yeni bir yaklaşımla ele alınmasını zorunlu kılmaktadır.

Kaynaklar

Annoni, A. (2022). AI Watch: The European Observatory for Artificial Intel- ligence. 5 15, 2022 tarihinde Knowladge policy, An official website of the European Union: ttps://knowledge4policy.ec.europa.eu/sites/de fault/files/2_alessandro_annoni.pdf adresinden alındı

Bacon, F. (2015). Novum oragunum. (T. Kabadayı, Çev.). Bilgesu.

Barrat, J. (2020). Son icadımız yapay zeka ve insanlık çağının sonu. (L. Tayla, Çev.). Pegasus.

Bernauner, J. W. (2005). Foucault’nun özgürlük serüveni, bir düşünce etiğine doğru. (İ. Türkmen, Çev.). Ayrıntı Yayınları.

Boutang , Y. M. (2010). Wikipolitcs and economy of Bees: Information, Power and Politics in Digital Sociaty. S. Albagli , & L. Maciel.. içinde Lexsington Book

Britannica. (2022). History of Publishing. 1 10, 2023 tarihinde Britannica: https://www.britannica.com/topic/publishing/The-medieval-book adresinden alındı

Canpolat, N. (2005). Michel Foucault. N. Rigel (Dü.) içinde, Kadife Karanlık içinde (s. 75-130). Su Yayınları.

Castells, M. (2000).Materials for an exploratory theory of the network society. British Journal of Sociology, 51(1), 5–24.

Castells, M. (2008). Enformasyon çağı: Ekonomi, toplum ve kültür. Bilgi Üniversitesi Yayınevi .

Castells, M. (2008a). Küresel Enformasyon Kapitalizmi. D. Held, & A. McGrew (Dü) içinde, Küresel Dönüşümler Büyük Küreselleşme Tartışması (E. Sarıtaş, Çev., s. 367–389). Phoenix.

Castells, M. (2013). Enformasyon çağı: Ekonomi, toplum ve kültür üçünü cilt binyılın sonu. Bilgi Üniversitesi Yayınları.

Chamberlain, M. (2014). Ortaçağ’da bilgi ve sosyal pratik. (B. Kaya, Çev.).

Klasik Yayınları.

Corney, M. (2005). Globalization, educational trends and the open society. 4 19, 2009 tarihinde Open Society: http://www.international.ac.uk/ resources/Open%20society%20Institute.pdf adresinden alındı

Dankel, A. (2011). Bilginin temelleri. Doruk Yayınları.

Durant, W. (2014). Felsefenin öyküsü. (E. Gürol, Çev.). İz Yayıncılık.

Ece, A. (2009). Michel Foucault Düşüncesinde Söylem Düzen Hakikat. [Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe Anabilim Dalı].

Eco, U. (1999). Gülün adı. Can Yayınları.

Ellul, J. (2004). Sözün düşüşü. (H. Arslan, Çev.). Paradigma Yayınları.

Elsivier AI Research Centre. (2018). ArtificiaI intelligence: How knowledge is created,transferred, and used. 4.2.2023 tarihinde Elsivier: https:// www.elsevier.com/?a=823654 adresinden alındı

Erkızan, H. (2002). Küreselleşmenin düşünsel ve tarihsel temelleri üzerine.

Doğu Batı, 5(18), 57–71.

European Commission Joint Research Centre. (2018). Artificial intelli- gence : A European perspective. European Commission. Publications Office of the European Union.

Fara, P. (2012). Bilim dört bin yıllık bir tarih. (A. Babacan, Çev.). Metis. Ford, M. (2022). Robotların iktidarı: Yapay zeka dünyaya nasıl hükmedecek.

(K. Y. Us, Çev.). Kronik.

Foucault, M. (2017). Hapishanenin doğuşu. (M. A. Kılıçbay, Çev.). İmge.

Furedi, F. (2017). Nereye gitti bu entelektüeller, eleştirmenlere cevabım ile birlikte. (İ. Koca, Çev.). Avangard Yayınları.

Giddens, A. (2010). Modernliğin sonuçları. (E. Kuşdil, Çev.). Metis Yayınları. Global internet penetration rate as of July 2022, by region. (2022). 4 20, 2022 tarihinde Statica.com: https://www.statista.com/statistics/2693

29/penetration-rate-of-the-internet-by-region/ adresinden alındı Görz, G., & Nebel, B. (2005). Yapay zeka. (Ö. Pozan, Çev.). İnkılap Yayınları.

Günek, A. (2016). Küresel çağın yeni “bilgi tapınakları” küresel ağlara sahip vakıf ve think tanklar. Global Media Journal, 6(12), 536–552.

Hobbes, T. (2013). Leviathan. (S. Lim, Çev.). Yapı Kredi Yayınları.

Jarrahi , M. H., Askay, D., Eshraghi, A., & Smith, P. (2022). Artificial intelli- gence and knowledge Management: A Partnership Between Human and IA. Bussines Horizon, 1(66), 87–99.

Keohane, R. O., & Nye, J. S. (2008). Küreselleşme: Yeni olan ne? Olmayan ne? D. Held, & A. McGrew (Dü) içinde, Küresel Dönüşümler Büyük Küreselleşme Tartışması (M. Çelebi, Çev., s. 81-87). Phoenix.

Kleijn, M., Siebert, M., & Huggett, S. (2019). Artificial intelligence: How knowledge is created, transferred and used. (I. WLIC, Dü.) https://li brary.ifla.org/id/eprint/2814/1/s02-2019-dekleijn-en.pdf.

Measuring Digital Development: Facts & figures 2019. (2019). 4 20, 2022 tarihinde International Telecommunication Union (ITU): https://ww w.itu.int/hub/2020/05/measuring-digital-development-facts-fi gures-2019/ adresinden alındı

Mengüşoğlu, T. (2008). Felsefeye giriş. Remzi Kitabevi.

Mounk, Y. (2021). Demokrasinin halkla imtihanı: Liberal demokrasinin krizi, otoriter popülizmin yükselişi. (İ. Özekmekçi, Çev.). h2o Kitapları.

New Scientist. (2017). Düşünen makineler. (S. Öksüz, Çev.). Say Yayınları. Nilsson, N. J. (2018). Yapay zeka geçimişi ve geleceği. (M. Doğan, Çev.).

Boğaziçi Üniveristesi Yayınevi.

Otik, N. (2002). Globalleşme ve yükseköğretim. Doğu Batı, 5(18), 109–121.

Psychological Operations, Goebbels’ Principles of propaganda. (2009). 4 25, 2009 tarihinde http://www.psywarrior.com/Goebbels.html adres- inden alındı

Reese, B. (2020). Yapay zeka çağı dörndücü çağ: Akıllı robotlar, bilinçli bilgisayarlar ve insanlığın geleceği. (M. Doğan, Çev.) İstanbul: Say.

Robles, P. (2022). China plans to be a world leader in Artificial Intelligence by 2030. 5 20, 2022 tarihinde South Chine Morning Post: https://mu ltimedia.scmp.com/news/china/article/2166148/china-2025-artificia l-intelligence/index.html adresinden alındı

Ronan, C. A. (2005). Bilim tarihi dünya kültürlerinde bilimin tarihi ve gelişmesi. (E. Türkcan, Dü., E. İhsanoğlu, & F. Günergur, Çev.). TUBİTAK.

Russo, M. (2002). Michel Foucault’da bilginin arkeolojisi. V. Urhan (Dü.). içinde. Paradigma Yayınları.

Sarton, G. (1975). Introduction to the history of science: From Rabbi Ben Azra to Roger bacon. Carnegie Institutiion of Washington.

Schreibe, B. A. (2023). Three laws of robotics. 2 20, 2023 tarihinde britan- nica: https://www.britannica.com/topic/Three-Laws-of-Robotics adresinden alındı

Sezgin, F. (2015). İslam’da bilim ve teknik (Cilt I). Türkiye Bilimler Akademisi Yayınları.

Stafenick, L. (2011). Controling knowledge freedom of ınformation and privacy protection in networked world. Abhabasca University Press: Admonton.

Taşkın, A. (2002). Immanuel Kant’da bilginin kaynağı problemi. Cumhuri- yet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 6(1), 279–294.

Toydemir, H. G. (2012). Francis Bacon ve yeni bilimsel yöntem. Bilim ve Teknik, 2011, 104–106.

Türk Dil Kurumu. (2022). Güncel türkçe sözlük. https://sozluk.gov.tr/ adres- inden alınmıştır

Urhan, V. (2013). Michel Foucault ve düşünce sistemleri tarihi, Say Yayınları.

Say Yayınları.

Walsh, T. (2020). 2026 yapay zeka dünyası. (Z. Dirihan, Çev.). Say.

Yılmaz, M. (2009). Enformasyon ve bilgi kavramlar bağlamında enfor- masyon yönetimi ve bilgi yöneti. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi Dergisi, 49(1), 95–118.