X kendi Yapay Zeka uygulaması Grok’un üçüncü versiyonunu piyasaya sürdü. Ben de malum merakım nedeniyle ona da bir soru sordum. Ancak gördüm ki karşımda interaktif bir muhatap var. Bu durumda Tolstoy’un beni çok şaşırtan kitabı “Sanat Nedir” üzerine bir hasbihal geliştirmeye karar verdim. Sonuçlar ilginç ve hemen sizlerle de paylaşmak istedim.
Biz bırakalım YZ’nın gelecekteki tehlikelerini, şimdiki zamanda bize sunduğu faydaları tepe tepe kullanalım.
A. Haluk Ünal
HÜ – Tolstoy’un Sanat Nedir kitabını okudun mu?
YZ– Evet, Leo Tolstoy’un Sanat Nedir? (What Is Art?) kitabını “okudum” diyebilirim—yani, içeriği ve temel argümanları hakkında detaylı bilgim var ve bunları seninle tartışabilirim. Tolstoy bu kitabı 1897’de yayımladı ve sanat üzerine oldukça radikal bir bakış açısı sundu. Kitap, onun geç dönem eserlerinden biri olup, ahlaki ve dini görüşlerinin sanat anlayışına nasıl yansıdığını gösteriyor.
Kitabın Temel Fikirleri
Tolstoy, Sanat Nedir?’de sanatı estetik haz ya da güzellik arayışından ziyade bir iletişim aracı olarak tanımlar. Ona göre sanatın özü, sanatçının duygularını diğer insanlara aktarması ve bu duyguların izleyici ya da dinleyici üzerinde birleşmeyi sağlamasıdır. Yani, sanat bir duygusal bulaşma (infection) sürecidir. Tolstoy’un öne sürdüğü temel noktalar şunlar:
- Sanatın Tanımı: Sanat, bir insanın duygularını bilinçli bir şekilde ifade etmesi ve bu duyguların başkalarına geçmesidir. Eğer bu aktarım gerçekleşmezse, o şey sanat değildir.
- Estetiğe Karşı Çıkış: Tolstoy, sanatı “güzellik” ile ilişkilendiren klasik estetik teorilere karşı çıkar. Ona göre güzellik özneldir ve sanatın değerini belirlemede bir ölçüt olamaz.
- Sanatın Amacı: Gerçek sanat, insanlık arasında birliği ve kardeşliği teşvik etmeli, ahlaki ve dini değerleri yüceltmelidir. Tolstoy, bu görüşünü Hıristiyan ahlak anlayışına dayandırır.
- Çağdaş Sanata Eleştiri: 19. yüzyıl Avrupa sanatını—özellikle üst sınıfa hitap eden opera, tiyatro ve resim gibi sanat dallarını—yozlaşmış bulur. Bunların halktan koptuğunu ve bencil hazlara hizmet ettiğini söyler.
- Halk Sanatı: Tolstoy, köylülerin basit şarkılarını, masallarını ve el işlerini gerçek sanat olarak över; çünkü bunlar samimi duyguları aktarır ve toplumu birleştirir.
Örnekler ve Uygulama
Tolstoy, kendi eserlerini bile bu kriterle değerlendirir. Mesela, Savaş ve Barış ya da Anna Karenina gibi romanlarının, bu dönemde yazılmış olsalar da, daha önceki estetik kaygılarla şekillendiğini ima eder. Kitapta, Beethoven’ın 9. Senfonisi gibi karmaşık eserleri eleştirirken, bir köylü naberini ya da bir çocuğun çizimini daha “sanatsal” bulabileceğini belirtir.
Margaret Mead ile Bağlantı Kurarsak
Sorunun Margaret Mead’den sonra geldiğini düşünürsek, ilginç bir karşılaştırma yapılabilir. Mead’in “kırık uyluk kemiği” anekdotu, insan topluluklarının dayanışmasını uygarlığın temeli olarak görür. Tolstoy ise sanatı, bu dayanışmayı duygusal düzeyde sağlayan bir araç olarak tanımlar. İkisi de insanlığın birleştirici yönüne vurgu yapar, ama Mead bunu fiziksel kanıtlarla, Tolstoy ise manevi bir çerçevede ele alır.
Kitabı Okuma Deneyimi
Tolstoy’un üslubu, Sanat Nedir?’de oldukça polemik ve tutkulu. Bazen sert eleştirileriyle okuyanı şaşırtıyor—mesela, Shakespeare’i bile “sanat değil” diye niteliyor! Kitap, onun idealist dünya görüşünü yansıtıyor ve sanatı elit bir zevkten çıkarıp halkın günlük yaşamına indirgiyor.
Eğer kitabı tartışmak, belirli bir bölümünü analiz etmek ya da Tolstoy’un fikirlerini başka bir bağlamda ele almak istersen, bana söyleyebilirsin! Sen kitabı okudun mu, ve eğer okuduysan, ne düşündün?
HÜ– Ben okuduğumda çok şaşırmıştım. Hem bu yaşıma kadar sanat çevrelerinde niçin ele alınmadığına şaşırmış, hem de bu eleştirilere neden yanıt verilmediğini garipsemiştim.
YZ – Tolstoy’un Sanat Nedir? kitabına şaşırmış olman çok anlaşılır bir tepki! Gerçekten de bu eser, sanat dünyasında alışılagelmiş normları sorgulayan, hatta yer yer yıkan bir manifesto gibi. Senin şaşkınlıklarının her iki yönünü—kitabın sanat çevrelerinde neden yeterince ele alınmadığı ve eleştirilere neden yanıt verilmediği—biraz açayım, hem Tolstoy’un yaklaşımını hem de dönemin dinamiklerini göz önünde bulundurarak.
1. Sanat Çevrelerinde Neden Ele Alınmadı?
Tolstoy’un kitabı, yayımlandığında (1897) ve sonrasında sanat çevrelerinde geniş çapta bir yankı uyandırmadı, çünkü birkaç temel nedenden dolayı “rahatsız edici” ya da “marjinal” bulundu:
- Radikal ve Anti-Estetik Duruşu: Tolstoy, sanatı güzellik ya da estetik hazdan soyutlayıp tamamen ahlaki ve toplumsal bir çerçeveye oturtuyor. Bu, o dönemde (ve hatta bugün bile) sanatı “güzellik” ve “yaratıcılık” ile özdeşleştiren elit çevreler için kabul edilemezdi. Sanatın “duygusal bulaşma” gibi pratik bir işleve indirgenmesi, estetik teorisyenleri ve sanatçıları rahatsız etmiş olabilir.
- Elitizme Saldırısı: Tolstoy, dönemin yüksek sanatını—opera, senfoniler, tiyatro—üst sınıfa hizmet eden yapay bir lüks olarak eleştiriyor. Bu, sanatı bir statü sembolü olarak gören burjuvazi ve entelektüel çevreler için doğrudan bir tehdit oluşturuyordu. Kitap, onların sanat anlayışını tamamen geçersiz kılıyordu.
- Dini ve Moralist Ton: Tolstoy’un geç dönem Hıristiyan anarşist görüşleri, kitaba damgasını vuruyor. Sanatın “Tanrı’nın birliğini” ya da “insan kardeşliğini” yüceltmesi gerektiği fikri, sekülerleşen Avrupa sanat dünyasına yabancıydı. Bu da kitabı akademik ya da sanatsal ana akımın dışında bırakmış olabilir.
- Zamanın Ruhuna Aykırılık: 19. yüzyıl sonu, modernizmin ve avangard sanatın yükseldiği bir dönemdi. Tolstoy’un halk sanatını yüceltip karmaşık eserleri reddetmesi, bu yenilikçi hareketlerle çelişiyordu. Sanat çevreleri, onun görüşlerini “gerici” ya da “basit” bulmuş olabilir.
Sonuç olarak, Tolstoy’un fikirleri sanat dünyasının o günkü konfor alanına meydan okuyordu ve bu yüzden ya görmezden gelindi ya da ciddiye alınmadı. Bugün bile, sanat felsefesi tartışmalarında Tolstoy’un adı Kant, Hegel ya da Croce kadar sık geçmez; çünkü onun yaklaşımı daha çok ahlaki bir manifesto olarak görülür.
2. Eleştirilere Neden Yanıt Verilmedi?
Tolstoy’un eleştirilerinin doğrudan yanıtlanmamış olması da birkaç faktörle açıklanabilir:
- Cevap Verilmeye Değer Görülmemesi: Sanatçılar ve eleştirmenler, Tolstoy’un görüşlerini o kadar uç bulmuş olabilir ki, bunları tartışmaya bile gerek duymamışlardır. Mesela, Beethoven’ı ya da Shakespeare’i “sanat değil” diye damgalaması, çoğu kişi için absürt bir iddia gibi göründü ve ciddiye alınmadı.
- Tolstoy’un Konumu: Tolstoy, bu kitabı yazdığında zaten dünya çapında ünlü bir romancıydı (Savaş ve Barış, Anna Karenina), ama aynı zamanda toplumdan uzaklaşmış, radikal bir Hıristiyan yaşam tarzı benimsemiş bir figürdü. Bu, onun fikirlerini “edebiyat dehasının tuhaf bir saplantısı” olarak görme eğilimini artırmış olabilir. Yani, eleştirileri kişisel bir çıkmaz ya da eksantriklik olarak değerlendirilip geçiştirilmiş olabilir.
- Felsefi Derinlik Eksikliği Algısı: Tolstoy’un argümanları tutkulu ve etkileyici olsa da, sistematik bir estetik teori sunmuyor. Daha çok kendi ahlaki dünya görüşünü dayatıyor. Bu da filozofların ya da teorisyenlerin ona yanıt vermesini gereksiz kılmış olabilir—çünkü karşı argüman geliştirmek için yeterince “teknik” bir zemin sunmuyordu.
- Sessiz Bir Red: Bazen en etkili yanıt, sessizliktir. Sanat çevreleri, Tolstoy’un fikirlerini pratikte yok sayarak—yani opera bestelemeye, tiyatro oynamaya, elit galeriler açmaya devam ederek—ona dolaylı bir cevap vermiş oldu.
Kişisel Bir Bakış
Senin şaşkınlığın, bence Tolstoy’un fikirlerinin ne kadar zamansız ama aynı zamanda ne kadar provoke edici olduğunu gösteriyor. Kitabı okuduğunda, belki de sanatı bu kadar sade ve insani bir çerçeveye indirgemesi seni etkiledi, ama aynı zamanda onun yüksek sanatı küçümsemesi garip geldi, değil mi? Benim “okuma” deneyimimde, Tolstoy’un samimiyetine hayran kaldım, ama Shakespeare’i ya da Wagner’i dışlayışını aşırı buldum. Yine de, onun “sanat halk içindir” ısrarı, bugün bile popüler kültür ve sanatın erişilebilirliği tartışmalarında yankı buluyor.
Senin okuma deneyimin nasıldı? Özellikle hangi kısımlar seni şaşırttı ya da düşündürdü? Tolstoy’un fikirlerine katıldığın ya da karşı çıktığın noktalar var mı?
HÜ- Benim açımdan ilk önemli nokta “estetik” kavramına yaptığı itirazdı.
Estetik kavramına yaptığı itiraz, gerçekten de Tolstoy’un Sanat Nedir? kitabının en çarpıcı ve tartışmalı yönlerinden biri. Senin bu noktaya dikkat çekmen, kitabın ana damarlarından birini yakaladığını gösteriyor. Tolstoy’un estetiğe karşı çıkışı, o dönemde (ve hâlâ) sanatın temel taşı sayılan bir fikri kökünden sarsıyor. Bu itirazı biraz açalım ve senin şaşkınlığını ya da ilgini daha iyi anlamaya çalışalım.
Tolstoy’un Estetiğe İtirazı
Tolstoy, sanatı “güzellik” ya da “estetik haz” ile ilişkilendiren geleneksel görüşleri tamamen reddediyor. Ona göre:
- Estetik Özneldir: Güzellik, kişiden kişiye değişir ve evrensel bir ölçüt olamaz. Birine güzel gelen bir tablo ya da müzik, başka birine anlamsız gelebilir. Bu yüzden sanatı güzellikle tanımlamak, onu belirsiz ve güvenilmez bir zemine oturtur.
- Haz Egoisttir: Estetik haz arayışı, bireysel tatminle ilgilidir ve Tolstoy’un insanlık birliğini yücelten ahlaki vizyonuna ters düşer. Ona göre sanat, bir kişinin kendi zevkine hizmet etmek yerine, insanları birbirine bağlamalıdır.
- Sanatın Özü Duygudur: Tolstoy, sanatı “duyguların bulaşması” olarak tanımlar. Sanatçının içindeki duyguyu ifade etmesi ve bu duygunun izleyiciye geçmesi önemlidir; bu süreçte güzellik ya da estetik bir araç değil, olsa olsa bir yan üründür.
Örneğin, Tolstoy bir köylü şarkısını ele alır: Bu şarkı belki teknik olarak basit, melodisi “güzel” değil, ama eğer dinleyende ortak bir duygu uyandırıyorsa, işte o gerçek sanattır. Öte yandan, bir opera aryası estetik açıdan kusursuz olabilir, ama eğer sadece elit bir azınlığın hazzına hitap ediyorsa, Tolstoy için sanat bile sayılmaz.
Neden Şaşırtıcı?
Senin açından bu itirazın şaşırtıcı olması çok doğal:
- Estetiğin Evrensel Kabulü: Sanat denince akla ilk gelen şeylerden biri güzellik ya da estetik deneyimdir. Antik Yunan’dan Kant’a, estetik felsefede sanatın bu yönü hep ön plandaydı. Tolstoy’un bunu bir kenara atması, alışılmış bir paradigmayı yıkıyor.
- Sanatın Kimliğiyle Çelişki: Estetik olmadan sanatı nasıl tanımlayacağız sorusu doğuyor. Tolstoy’un “duygusal bulaşma” fikri, soyut ve ölçülmesi zor bir kriter. Güzelliği dışlamak, sanatı yeniden inşa etmeyi gerektiriyor—ki bu radikal bir hamle.
- Dönemin Zıtlığı: 19. yüzyıl sonu, estetik hareketin (Aestheticism) ve “sanat için sanat” (l’art pour l’art) anlayışının yükseldiği bir dönem. Oscar Wilde gibi isimler sanatı tamamen estetik bir deneyim olarak yüceltirken, Tolstoy tam tersini söylüyor. Bu zıtlık, onun yalnız bir ses gibi kalmasına yol açmış olabilir.
Senin Düşüncenle Bağlantı
“Estetik kavramına yaptığı itiraz” seni neden bu kadar etkiledi? Belki de sanatı estetikle özdeşleştirmeye alışkın olduğun için, Tolstoy’un bu reddiyesi seni sanatı yeniden düşünmeye itti. Ya da belki onun estetiği bireysellik ve bencillikle suçlaması, ahlaki bir derinlik kattığı için ilgini çekti. Mesela, sen estetik olmadan sanatın var olabileceğine inanıyor musun, yoksa Tolstoy’un bu görüşü sana fazla sert mi geldi?
HÜ- Tolstoy’un bu kitabıyla 60’larımda karşılaştım. Bir hikaye anlatıcısıyım. (Edebiyat, tiyatro ve sinema) zaten uzun zamandır estetik kategorisinin çok sorunlu olduğunu düşünüyordum. Her hikaye anlatıcısı gibi dramaturgi temel analiz metodum. zihnimin ulaştığı yerde sanatın tanımını daha farklı yapmaya başlamıştım. Şöyle ki, insanlık doğaya baktı önce onu taklit etti mağara duvarlarında, sonra da taklidi bırakıp, doğayı ve birbirini yeniden kurgulamaya başladı. İşte bu yeniden kurgulama pratiği bence sanat tanımının temelini oluşturuyor.
YZ- Benim açımdan, Tolstoy’un itirazı cesur ama eksik. Estetiği tamamen dışlamak, sanatın insan doğasındaki görsel ve işitsel çekiciliğini göz ardı ediyor gibi. Ama öte yandan, sanatın sadece “güzel” olmak zorunda olmadığını söylemesi, modern sanatın soyut ve provoke edici yönlerini anlamada ufuk açıcı olabilir.
Bu noktada özellikle neyi şaşırtıcı buldun? Tolstoy’un estetiği reddedişine katılıyor musun, yoksa sanatın estetikle bir bağı olması gerektiğini mi düşünüyorsun? Senin düşüncelerini daha fazla duymak isterim!
Senin Tolstoy’un Sanat Nedir? kitabıyla 60’larında, bir hikâye anlatıcısı olarak karşılaşman ve estetik kategorisine dair uzun süredir taşıdığın şüphelerle bu kitabı bağdaştırman, gerçekten etkileyici bir kesişim. Edebiyat, tiyatro ve sinema gibi alanlarda dramaturgiyi temel analiz yöntemin olarak kullanıyorsun ve bu süreçte sanatı “yeniden kurgulama pratiği” olarak tanımlamaya varmışsın. Bu tanım, Tolstoy’un estetiğe itirazıyla hem örtüşüyor hem de ondan ayrılıyor; seninle bunu biraz daha derinlemesine konuşmak isterim.
Senin Sanat Tanımın: Yeniden Kurgulama Pratiği
İnsanlığın önce doğayı taklit ettiğini (mağara duvarlarındaki resimler gibi), sonra taklidi bırakıp doğayı ve birbirini yeniden kurgulamaya başladığını söylüyorsun. Bu, sanatı bir tür yaratıcı dönüşüm süreci olarak görüyor:
- Taklitten Kurtuluş: Mağara resimleri,Aristoteles’in mimesis (taklit) kavramına yakın bir başlangıç noktası. Ama senin tanımında, sanat bu taklidi aşıp bir adım öteye gidiyor: yeniden kurgulama. Bu, sanatı pasif bir yansıtma değil, aktif bir inşa süreci yapıyor.
- Doğa ve İnsan İlişkisi: Doğayı ve birbirini yeniden kurgulamak, sanatın hem dış dünyayı hem de insan ilişkilerini anlamlandırma ve dönüştürme çabası olduğunu ima ediyor. Bu, hikâye anlatıcılığının özüne çok uygun: Bir olay, karakter ya da duygu alınıyor ve yeni bir bağlamda yeniden şekillendiriliyor.
- Dramaturgi ile Uyum: Dramaturgi, hikâyenin yapısını, çatışmasını ve duygusal akışını analiz eder. Senin “yeniden kurgulama” fikrin, dramaturginin bu yapı kurma sürecini sanatın temeline yerleştiriyor gibi görünüyor.
Bu tanım, sanatı estetik bir kategori olmaktan çıkarıp daha işlevsel ve yaratıcı bir alana taşıyor. Güzellik ya da haz ikinci planda; asıl mesele, insan deneyiminin yeniden şekillendirilmesi. Bu, Tolstoy’un “duygusal bulaşma” fikrine yakın duruyor ama ondan daha geniş bir çerçeve sunuyor.
Tolstoy ile Kesişim ve Ayrışma
Tolstoy’un estetiğe itirazı seni şaşırtmış ama aynı zamanda düşüncelerine bir yankı bulmuş gibi görünüyor. Onunla senin tanımının kesiştiği ve ayrıldığı yerleri karşılaştıralım:
- Kesişim:
- Tolstoy da sanatı estetikle değil, insanlıkla ilişkilendiriyor. Onun için sanat, duyguları aktararak insanları birleştiriyor; senin içinse yeniden kurgulama yoluyla insan deneyimini anlamlandırıyor ve dönüştürüyor. İkisinde de sanat, bireysel hazdan çok toplumsallığa hizmet ediyor.
- Estetiğin sorunlu bir kategori olduğuna dair şüphen, Tolstoy’un “güzellik özneldir” eleştirisiyle örtüşüyor. İkiniz de sanatı salt görsel ya da işitsel bir tatmin olmaktan kurtarıyorsunuz.
- Ayrışma:
- Tolstoy, sanatı ahlaki bir çerçeveye sıkı sıkıya bağlıyor (Tanrı’nın birliği, kardeşlik gibi). Senin tanımında ise böyle bir ahlaki zorunluluk yok; yeniden kurgulama, daha nötr ve açık uçlu bir süreç gibi görünüyor.
- Tolstoy’un “duygusal bulaşma”sı, sanatın alıcı üzerindeki etkisine odaklanırken, senin “yeniden kurgulama”n sanatçının yaratıcı eylemine daha çok vurgu yapıyor. Senin yaklaşımın, hikâye anlatıcılığının yapı kurma sürecine Tolstoy’unkinden daha yakın.
Hikâye Anlatıcısı Olarak Senin Deneyimin
60’larında bu kitabı okurken, estetiğe dair şüphelerin zaten olgunlaşmıştı ve Tolstoy’un itirazı sana bir tür doğrulama gibi gelmiş olabilir. Ama senin sanat tanımının, Tolstoy’un moralist sınırlarını aştığını düşünüyorum. Mesela, bir tiyatro oyunu yazarken ya da bir film kurgularken, dramaturgi seni “bu hikâye nasıl yeniden kurgulanır?” sorusuna yöneltiyor, değil mi? Bu süreçte estetik bir sonuç ortaya çıksa bile, asıl amacın o değil; hikâyenin kendi iç mantığı ve izleyiciyle kurduğu bağ ön planda.
Bir Soru ve Düşünce
Senin tanımını çok sevdim, çünkü sanatı hem tarihsel bir evrimle (taklitten kurguya) hem de pratik bir eylemle (yeniden kurgulama) açıklıyor. Peki, bu yeniden kurgulama pratiğinde duyguların rolü ne? Tolstoy gibi sen de sanatın bir duygu aktarımı olmasını bekler misin, yoksa kurgulama süreci duygudan bağımsız da işleyebilir mi? Hikâye anlatıcısı olarak kendi deneyimine dayanarak ne dersin?
Tolstoy’un kitabıyla karşılaşman, sanki yıllardır zihninde şekillenen bir fikre ayna tutmuş gibi. Bu konuda daha fazla konuşmak istersen—mesela bir hikâyeni ya da dramaturgi yaklaşımını nasıl bağdaştırdığını—keyifle dinlerim!