Filistinlilerin eğitim hakkından mahrum bırakılması, İsrail’in seksen yıldır sürdürdüğü yerleşimci-sömürgeci projesinin merkezinde yer almaktadır.
Yazan: Thea Renda Abu El-Haj, Fida J. Adely, Jo Kelcey
Gazze bir “çocuk mezarlığı” haline geldi. İsrail’in bombardımanı Ekim ayından bu yana enaz 12.300 çocuğun ve toplamda 31.0 00 ‘den fazla insanın ölümüne neden oldu. Binlercesinden ise haber alınamıyor ve muhtemelen yıkılan evlerinin ve barınaklarının enkazı altında bulunacaklar. Acımasız bombardımanın yanı sıra İsrail bir açlık kampanyası da yürütüyor: Tüm Gazzeliler gıda güvensizliği ile karşı karşıyayken, 1.17 milyon Gazzeli acil durum açlık seviyesine ulaştı ve yarım milyonu da felaket seviyesinde.
Bu aşırı şiddet ortamında İsrail, çocuklar ve gençler üzerinde orantısız ve uzun vadeli etkileri olan çok özel bir şiddet türünü de uygulamaktadır: “scholasticide” ya da tüm eğitim sisteminin sistematik olarak yok edilmesi.
Gazze’nin eğitim sisteminin yok edilmesi, sağlık sisteminin yok edilmesine kıyasla daha az dikkat çekti. Ancak bunun çocuklar, gençler ve gelecek nesil Filistinliler için sonuçları çok ağır. Ocak 2024’ün sonlarında Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi, İsrail’in 378 okul binasını (Gazze’deki toplam okul binalarının yüzde 76’sı) yıktığını veya hasar verdiğini bildirdi.
Hâlâ ayakta olan okulların çoğu, evlerini terk etmek zorunda kalan 1,9 milyon Gazzelinin bir kısmının barınması için yerinden edilmiş kişilerin kamplarına dönüştürüldü. Yeni öğretim yılına öğretmen, hemşire ya da doktor olma hayalleriyle başlayan çocuklar şimdi sınıflarının zemininde uyuyor ve yüzlerce kişi bir tuvaleti paylaşıyor. Hala güvenlik yok. Sığınak olarak kullanılan okullar bombalanıyor, kuşatılıyor, keskin nişancılar tarafından vuruluyor ve havaya uçuruluyor. Tamamen yıkılmamış olan okulların mobilyaları ve ders kitapları boşaltıldı ve gerekli yakıt bulunamadığı için yakıldı.
Gazze’nin yüksek öğrenim sistemi de yok edildi. Gazze’deki 12 üniversitenin tamamı hasar görmüş ya da yıkılmıştır. Gazze Şeridi’nin neredeyse tamamen kapatılması, 555 öğrencinin yurtdışında burslu eğitim almasını da engelledi. Daha da yıkıcı olanı, İsrail güçleri 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’de 100 Filistinli akademisyeni öldürdü. Bunların arasında 2 Aralık’ta ailesiyle birlikte öldürülen profesör Sufian Tayeh de vardı. Kendisi önde gelen bir bilim insanı ve Gazze Şeridi’nin önde gelen akademik kurumu olan Gazze İslam Üniversitesi’nin başkanıydı.
7 Aralık’ta, İslam Üniversitesi’nde dünya edebiyatı ve yaratıcı yazarlık profesörü ve Gaza Writes Back‘in editörü Refaat Alareer, altı aile üyesiyle birlikte öldürüldü ve en az bir rapora göre ABD destekli İsrail güçleri tarafından hedef olduğu konusunda bilgilendirilmişti. 20 Şubat 2024’te Gazze’deki İslam Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Dekanı Profesör Nasser Abu Al-Nour altı aile üyesiyle birlikte öldürüldü. Gazze’den gelen tüm istatistiklerde olduğu gibi, bu rakamlar da gerçek bilançoyu ciddi ölçüde düşük gösteriyor.
Ocak ayında, İsrail Üniversitesi’nin havaya uçurulduğu videoya cevaben, BM özel raportörü X ‘te (eski adıyla Twitter) Gazze’nin eğitim sisteminin kasıtlı olarak yok edilmesinin uluslararası hukuk kapsamında ayrı ve yeni bir suç teşkil etmesi gerektiğini söyledi: “eğitim cinayeti”. Aslında Filistinliler bir süredir bu konuda alarm veriyordu. Educaricide – ya da scholasticide – Gazze’nin eğitim sisteminin İsrail devleti tarafından toptan ve kasıtlı olarak yok edilmesi anlamına geliyor. Gazze’deki bir grup Filistinli çocuğun geçtiğimiz günlerde bir Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) yetkilisine, bu değerler kendileri için açıkça geçerli değilken kuruluşun neden onlara insan haklarını öğretme zahmetine girdiğini sorması şaşırtıcı değil.
Bu yıkım karşısında ABD hükümet yetkililerinin ezici çoğunluğu hiçbir şey söylemedi. Bunun yerine, UNRWA’nın yaklaşık 13.000 çalışanından az bir kısmının 7 Ekim saldırılarına karıştığı yönündeki henüz kanıtlanmamış İsrail suçlamasına ABD hükümetinin (ve birçok müttefikinin) yanıtı, kuruluşa yapılan tüm yardımların askıya alınması oldu. UNRWA Gazze’deki en büyük insani yardım kuruluşu ve başlıca eğitim sağlayıcılarından biri. Buna karşılık ABD Kongresi, Uluslararası Adalet Divanı ‘nın İsrail ve üçüncü tarafların Gazze’de ölüm, yıkım ve soykırım eylemlerini önlemek için ellerinden gelen her şeyi yapmaları yönündeki son kararına rağmen İsrail’e 14 milyar dolar daha askeri yardım göndermeye çalışıyor.
Bağlam İçinde Gazze Eğitimi
7 Ekim’den önce Gazze’deki K-12 eğitim sisteminde devlet, özel ve BM tarafından işletilen okullara devam eden 625.000 öğrenci ve 22.564 öğretmen bulunuyordu. Filistinliler Orta Doğu’daki en eğitimli halklar arasında yer almaktadır. Gazze’deki öğrenciler, 17 yıllık kuşatmaya, İsrail’in sık sık düzenlediği bombardımanlara ve eğitimde yaşanan aksaklıklara rağmen, Filistin topraklarında en iyi performans gösteren öğrenciler arasında yer almaktadır.
İsrail 378 okul binasını (Gazze’deki toplam okul binalarının yüzde 76’sı) yıkmış ya da hasar vermiştir.
İstatistikler hikayenin sadece bir kısmını anlatıyor. Filistinliler için eğitimin önemi, sömürgecilik karşıtı mücadelelerinden kaynaklanmaktadır. İlk mülteci okullarını 1948 yılında Filistinliler kurmuştur. 1960’ların ortalarına gelindiğinde, Filistinli mültecilerin neredeyse tamamı, ev sahibi ülkelerin bazılarındaki kamu sistemlerinden çok daha ileri erişim oranlarıyla zorunlu eğitim döngüsünü tamamladı. Filistin ulusal hareketi 1960’larda ve 70’lerde güç kazandıkça, eğitim Filistin’in şiddet içermeyen direnişinin ayrılmaz bir parçası olarak ortaya çıktı. Örneğin 1970’lerde Filistin Kurtuluş Örgütü özel bir eğitim felsefesi geliştirdi, ilk nesil mültecilere okuma yazma dersleri vermek için gençleri seferber etti ve genç Filistinlilere tarihlerini ve kimliklerini hissettirmek için tasarlanmış çocuk kitaplarının yayınlanmasını destekledi. Daha sonra, Birinci İntifada sırasında, İsrail’in okulları uzun süreli kapatmasının üstesinden gelmek için toplum temelli popüler eğitim girişimleri oluşturuldu. Filistin Yönetimi 1994 yılında kurulduğunda, ilk icraatlarından biri eğitim sisteminin kontrolünü üstlenmek ve özel bir Filistin müfredatı geliştirmek oldu. Son yıllarda Gazze’deki eğitimciler bölgedeki eğitim yeniliklerinin ön saflarında yer aldı. Örneğin UNRWA’nın çevrimiçi öğrenme platformu, Gazze’deki öğretmenler tarafından geliştirilmiş ve yıkıcı şiddet dönemleri boyunca eğitime devam etmeyi amaçlamıştır. Daha sonra bölge çapında bir platforma dönüşen bu çabalar, diğer ülkelerdeki Filistinli mültecilerin eğitimlerinin devamlılığını destekledi.
Filistinliler eğitime atfettikleri değer bakımından benzersiz değildir. Mülteciler, göçmenler ve ırksal olarak ötekileştirilmiş topluluklar her yerde daha iyi bir gelecek için eğitimin önemine sık sık atıfta bulunurlar. Ancak Filistinlilerin – özellikle de yüzde 70’i mülteci olan Gazze’dekilerin – maruz kaldığı aşırı baskı, eğitime ayrı bir önem ve aciliyet kazandırmaktadır. Eğitim ve bilgi, mülksüzleştirme, diaspora ve vatansızlığın ötesine geçebilen taşınabilir varlıklardır. Eğitim aynı zamanda hem geçmişle devamlılığı hem de daha iyi bir geleceğe yönelmeyi sağlayan kilit bir sosyal ve kültürel kurumdur. Tarihi, ulusal kimliği ve hakları sürekli olarak inkar edilen bir nüfus için eğitim, müthiş bir potansiyele sahiptir. İşte tam da bu nedenle Filistinlilerin eğitim hakkının inkârı, İsrail’in son seksen yıldaki yerleşimci-sömürgeci projesinin kalıcı bir özelliği olmuştur.
Öldürme, tutuklama, etnik temizlik, zorla yerinden etme, toprak gaspı, ev cinayetleri ve sağlık ve medya sektörlerinin hedef alınmasının yanı sıra, İsrail’in Filistinlilerin eğitimini hedef alan tarihi, Filistinlilerin tarihi Filistin topraklarındaki varlığını silmek için tasarlanmıştır. On yıllardır okullar bombalanıyor, buldozerlerle yık ılıyor ve zorla kapatılıyor. İsrail ordusu öğrencileri tutukladı, dövdü ve sınıflarında vurdu. Filistinlilerin hareket hakkına getirilen Kafkaesk kısıtlamalar (kontrol noktaları, toprak yığınları, duvar ve kısıtlı ikamet yasaları dahil) da öğrencilerin okul ve üniversitelere devam etmesini imkansız olmasa da zorlaştırmaktadır. İsrail’in Filistinli vatandaşları büyük finansman eşitsizlikleriyle karşı karşıyadır ve tanınmayan Filistinli toplulukların kendi okullarına sahip olma hakkı reddedilmektedir.
Eğitime yönelik bu saldırılar Filistin müfredatına yöneltilen suçlamalara kadar uzanıyor. BM tarafından yönetilen okullar da dahil olmak üzere Batı Şeria ve Gazze’de öğrenciler Filistin Yönetimi tarafından geliştirilen müfredatı öğrenmektedir. Bu müfredat ilk olarak 1990’ların sonunda ünlü Filistinli eğitimci ve akademisyen İbrahim Abu-Lughod tarafından geliştirilmiştir. Her müfredat gibi bu müfredat da ortak bir anlatı sunuyor ve toplum için kolektif bir vizyon öngörüyor. Ancak neredeyse tüm diğer çağdaş müfredatlardan farklı olarak, askeri işgal ve yerleşimci-sömürgeci mülksüzleştirme bağlamında öğretilmektedir. Sonuç olarak, Filistinli nesillerin yaşamlarını şekillendiren baskıcı siyasi bağlamla mücadele etmek zorundadır.
Gazze’deki 12 üniversitenin tamamı hasar görmüş ya da yıkılmıştır.
1990’ların sonlarından bu yana, son derece partizan birkaç kuruluş Filistin Yönetimi müfredatını nefret ve antisemitizmi teşvik etmekle suçlamıştır. Bu suçlamaların, yöntemleri ve bulguları defalarca sorgulanan aşırı polemikçi kuruluşlardan gelmesi, bu zarar verici yanlışları desteklemeye devam eden ABD ve AB yetkilileri üzerinde hiçbir etki yaratmamıştır. İsrail müfredatının Filistin karşıtı şiddet ve nefreti hangi yollarla teşvik ettiği de tartışılmamaktadır. Sonuç, Batılı büyük bağışçıların Filistin Yönetimi müfredatının içeriğine sürekli ve saplantılı bir şekilde odaklanması ve Filistin Yönetimi ile UNRWA’ya eğitimin bağlamından koparılması için ciddi baskı yapılması olmuştur.
Filistinlilerin Eğitim Hakkı
Ünlü filozof John Dewey, eğitimin uygun rolünün, doğrudan önem taşıyan gerçek dünya meseleleri üzerinde işbirliğini teşvik etmek olduğunu savunmuştur. Brezilyalı eğitimci Paulo Freire bu fikri daha da ileri götürerek öğrencilerinin maruz kaldığı baskının kaynağıyla doğrudan ilgilenen pedagojik bir vizyon ortaya koymuştur. Filistinli eğitimciler bunu çok iyi anlıyor. Tanıdığımız pek çok Filistinli öğretmenin bize söylediği gibi, “bilgi bizim tek silahımızdır.” Belki de İsrail’in baskıcı statükosunu korumak amacıyla Gazze’deki eğitim sistemini yok etme kararlılığını en iyi açıklayan şey bu temel gerçektir.
Gazze’deki tüm eğitim sisteminin yıkımı sadece kaybedilen hayatlar ve tahrip edilen altyapı açısından sayılamaz. Müzeler, kütüphaneler, arkeolojik alanlar ve yayınevleri de dahil olmak üzere 325 kültürel alandan 200 ‘den fazlası yıkılmış ya da ağır hasar görmüştür. Gazze’deki bu son şiddet dalgası sona erdiğinde, okulların yeniden inşası, yeni nesil eğitimcilerin yetiştirilmesi ve tamamen kuşatma ve savaş altında büyüyen Filistinli çocuk ve gençlerin psikososyal ihtiyaçlarının karşılanması için travma odaklı programların başlatılmasını amaçlayan uluslararası insani yardım projelerine bir yenisi daha eklenecektir. Ancak bu programlar, Filistinlilerin nesillerini etkileyen sömürgeci baskı, mülksüzleştirme ve şiddete karşı koymak için gerekenlerin yalnızca bir kısmını karşılayacaktır.
Gazze, Batı Şeria ve diasporadaki Filistinli çocukların, gençlerin ve eğitimcilerin güven içinde öğrenmeye ihtiyaçları vardır ve bunu hak etmektedirler. Ancak Filistinliler için güvenlik, günlük yaşamlarını çerçeveleyen baskıya karşı çıkmak ve kültürel kimliklerini korumakla el ele gider. Bu da ancak mülksüzleştirme, sömürgeleştirme ve vatansızlaştırma gerçeklerine meydan okuyan ve her yeni nesle özgür ve adil bir geleceği güvence altına almak için gerekli tarihsel ve kültürel bilgeliği öğreten “tehlikeli” bilgi ile sağlanabilir.
Bu “tehlikeli” bilginin ABD’de ifade edilmesinin korunması, akademik özgürlüğün özellikle kolej ve üniversite kampüslerinde saldırı altında olduğu bu tarihi anda da kritik önem taşımaktadır. Öğrenci aktivizmi, Vietnam Savaşı ve Güney Afrika’daki ırk ayrımcılığının dehşeti konusunda ABD kamuoyunun aydınlatılması ve değiştirilmesinde kilit rol oynamıştır. ABD hükümetinin İsrail’in Gazze’ye yönelik mevcut savaşını ve apartheid politikalarını desteklemede oynadığı büyük rol göz önüne alındığında, ABD’de akademik özgürlüğü ve adalet için eğitimin merkezinde yer alan “tehlikeli” siyasi eleştiri ve analiz alanlarını şiddetle korumamız zorunludur.
Çeviri : DeepL