Stalinizm bir sebeb değil sonuçtur

447 views
13 mins read
447 views
13 mins read
Dergimiz yayın yolculuğunun üçüncü ayında. E-Skop dergisinin 2015 yılı arşivinde bulduğum bu çağrı; yalnızca aklın yolunun birliğini kanıtlamıyor; solun akılsızlık birliğinin de önemli bir kanıtı. 
Macaristan gibi çok önemli bir "sosyalist" ülkede Bookchin'in adlandırmasıyla bir "üçüncü devrim" girişimi içinden yükselen ve Sovyet tanklarıyla susturulan bu ses, sosyalizmin krizinin boyutlarını, krizin hangi alanlarda ortaya çıktığını çok iyi özetliyor.
Sosyalist kabul ettiğimiz -benim gibi revizyonist teşhisi koyanlar da dahil- ülkelerdeki arızayı çarpıcı biçimde ortaya koyan bu devrim girişimine aldırış etmemekle hangi günahlara ortak olduğumuzu -geç de olsa- görmek için bir fırsat.
Türkiye'de - çok sonraları farkedeceğimiz üzere- birbirinden bağımsız ve habersiz sayısız kişi ve küçük kümeler, farklı sol grupların içinde Stalinizm eleştirisiyle yola çıktılar. Merkez kaç çoğu insanı ilk elde Troçkizmin fikri alanına savurdu. 
Uzun zaman Stalinizm, bir sebeb gibi görüldü. 
Marksist Leninist paradigmada hiç bir kusur aranmadı ve iddia edilemedi. Kimse yeniden köylü, zanaatkar sosyalizmleri ve anarşistlerle Marks Engels arasındaki tartışmalara yeniden bakmak ihtiyacı hissetmedi.
Kimse Marks ve Engels'in neden bir "bilim" kurmaya çalıştıklarını; neden kurduklarını düşündükleri bilime önce "tarih bilimi" sonra "sosyalizm" adını verdiklerini sorgulamadı.
Hepimiz çoktan Marks'a rağmen Marksist olmuş; Marks ve Engels külliyatını da bir bilim kurma çabası, bilimsel önermeler, hipotezler toplamı değil, sosyalizmin kitabı mukaddesi kabul etmiştik. Kendi ruhban sınıfımızı yaratmış, sosyalizmi insanlığın onbinlerce yıllık komünalist hafızası ve öz savunma mevzisi olmaktan çıkartıp, modernist, endüstriyalist bir ilerleme/ihtilal kılavuzuna dönüştürmüştük.
Bu skloastik, doğmatik yaklaşımın aşılması yirmi birinci yüzyılı bekleyecekti.
Bu gün artık herkes geleneksel ML'in tıpkı Newton fiziği gibi sayısız soru ve soruna yanıt veremez durumda olduğu görüyor veya seziyor.
Her kümede, mahfilde arayış söz konusu.
Biz de hala güncel olan bu çağrıyı yayınlayarak, Kronştad'dan(1921) Budapeşte'ye (1956) "komünalist üçüncü devrim"in küllerinden doğuşunu selamlamak; başlattıkları açılımı derinleştirmeye katkı vermek istiyoruz.
 
A.Halûk Ünal

Uluslararası Devrimci Aydınlar Camiası Oluşturmaya Yönelik Çağrı: Devrimci Hareket İçinde Aydınların Rolü

30/3/2015skopdergi – Sayı 7Sürrealist GrupÇeviri: Akın Terzi

Macaristan’daki olaylar başta olmak üzere, büyük önem taşıyan pek çok olay dünyayı altüst etti: Bu olaylar elimizi taşın altına koymamız gerektiğini gösteriyor. Polonya’da, Macaristan’da yazarlar, sanatçılar, üniversite hocaları ve öğrenciler, seferberlik halindeki işçilerin safına katılarak, hakikat uğruna gözü karartıp mücadele ediyor. Bu insanlar, komünizmi koruma kisvesi altında, esasen komünizme yaraşan her tür talebe mâni olan tabuları yıkmayı başardı. Böylece devrim mücadelesine son derece önemli bir katkıda bulundular. Düşüncenin ve sözün aslında birer eylem biçimi olduğunu bir kez daha kanıtladılar.

Komün ya da Ekim Devrimi kadar önem taşıyan bu olaylar, hepimizin az çok maruz kaldığı muazzam bir baskıdan kurtarıyor bizi. Devrimci aydınların, asıl vazifelerine dönmelerini sağlıyor: Hakikati aramak ve hiçbir yasağa aldırış etmeden bu hakikati dile getirmek; mevcut olayları sıkı bir eleştiriye tabi tutmak; menşei neresi olursa olsun tüm çarpıtmaları, hangi kisveye bürünürse bürünsün tüm mistifikasyonları ifşa etmek; mevcut koşullarda köklü bir değişim gerçekleştirmek hedefiyle, halihazırda olan bitenleri sorgulamak. Düşüncenin başlı başına maruz kaldığı baskılar göz önüne alındığında, söz konusu vazifeyi şöyle adlandırmak hiç de abartılı değil: devrimci düşüncenin özgürlüğe kavuşturulması, sosyalist düşüncenin demokratikleştirilmesi.

Artık eski gücünü kaybetmiş bir yalanı bir an önce mağlup etmek bizlere düşüyor. Saint-Just’ün “insan ruhunun başkaldırısı” diye tabir ettiği, uzun süredir sırt çevrilmiş olan mücadeleye devrimci tahayyülden vazgeçmemiş herkesi çağırıyoruz. 

Anlaşma İlkeleri

Bizim arzuladığımız birlik hiçbir şeyi dışlamıyor. Ancak, birtakım ilkelerin kabul edilmesini esas alıyor. 

Çağımızın en büyük meselesi, insanın insanı sömürmesidir. 

İster kapitalist olsun, ister sosyalist olduğunu iddia etsin, halihazırdaki hiçbir rejim bu meseleye bir çözüm bulamamıştır. Hatta tam tersi olmuştur. Bir yandan –sömürgeci baskı rejimleri geleneksel şekilde varlıklarını sürdürürken– yeni emperyalist tahakküm biçimleri ortaya çıkmakta, öte yandan dünyanın her yerinde işçiler birtakım yeni sömürü biçimlerine maruz kalmaktadır.

Dünyanın dört bir yanını kasıp kavuran bu sömürünün, yalnızca mevcut sosyal yapıda birtakım düzenlemeler yapmayı hedefleyen basit reformlarla ortadan kalkmayacağının farkındayız. 

İşlev, Eylem Ve Camianın Genişletilmesi

Gerek herhangi bir siyasi aidiyeti olmayan, gerek çeşitli örgütlerde, topluluklarda ya da radikal sol partilerde bilfiil görev alan ve önyargısız bir şekilde ortak bir çalışmada yer alabilecek olan herkesi aramıza katılıp bir Camia oluşturmaya çağırıyoruz.

Amacımız ne yeni bir parti kurmak, ne de eksiksiz bir siyasi program oluşturmak. Böyle bir girişimi bir grup aydından beklemek biraz abes olur. Söz konusu camianın asıl amacı, yeni bir düşünce iklimi oluşturup, istisnasız her ülkeden ve kültürden devrimci aydınlar arasında daimi bir tartışma ortamı yaratmak. Şayet bu şekilde kendilerini ortaya atmaları halinde, içinde bulundukları rejimin baskısına maruz kalacak olanlar varsa, pekâlâ kimliklerini gizleyerek görev alabilirler.

Söz konusu Camia, resmi propagandalar bir şeyleri örtbas ettiği ya da çarpıttığı ve yalanlar söylediği her durumda gereğince müdahale etmeye hazır olacaktır. Ancak esasen daha köklü ve uzun vadeli şu amacı gütmektedir: teoriyi, pratiği ve devrimci düşünceyi teşvik edecek her tür meseleyi irdelemek.

İşçi hareketinin ortaya çıkardığı meselelerin kesin olarak çözmek değil, apaçık ortaya koymaktır hedefimiz. Öncelikle de bugün devrimci düşünceye yön verdiğini düşündüğümüz meselelere eğileceğiz. 

– İktidar meselesi (proletarya diktatörlüğü ve demokrasi; işçi konseylerinin işlevi; devlet aygıtının geleceği).

– Ekonominin sosyalist örgütlenmesi meselesi (sosyalist bir planlamanın koşulları ve içeriği; ekonominin işçilerce yönetilmesinin ne anlama geldiği).

– Devrimci parti(ler) meselesi.

– Kapitalizmin halihazırdaki evrimiyle ilgili meseleler (ekonomide, teknolojide ve sosyal tabakalarda meydana gelen değişimler nasıl değerlendirilecek?) 

– Kolonyal sömürü meselesi ve yeni emperyalist tahakküm biçimleri.

– Düşüncenin ve sanatın toplumsal rolü meselesi (araştırma/yaratma özgürlüğü ve ortodoks yapı; ideolojik totaliterlik; sosyalist toplumda kültür).

Bizim itirazlarımızı, taleplerimizi ve umutlarımızı paylaşan herkes –belli siyasi hususlardaki düşüncesi ne olursa olsun– Macar ve Polonyalı aydınların bizlere açtığı yolda yürümeye muktedirdir. 

Paris, Kasım-Aralık 1956.      

Robert Antelme, Kostas Axelos, André Breton, Aimé Césaire, Jacques Charpier, Pierre Chaulieu, Robert Chéramy, Hubert Damisch, Jean Duvignaud, Edouard Glissant, Claude Lefort, Gérard Legrand, Michel Leiris, Dionys Mascolo, Albert Memmi, Edgar Morin, Maurice Nadeau, Benjamin Péret, J.- F. Rolland , Benno Sarrel, Jean Schuster, Joseph Tubiana, Elio Vittorini.

Özgün metin: Tracts Surrealistes