Kızıl Khmer’ler Hangi Zihniyetin Ürünü

791 views
35 mins read
791 views
35 mins read
Bu sitede, 19. ve 20. yüzyılda sosyalizmin hakim yorumuna dönüşen Marksizm Leninizm paradigmasının eleştirileri kadar sosyalizmin ihtiyacı olan yeni bir paradigma için de bilgi biriktirmeye, tartışmaları paylaşmaya çalışıyorum.
Hep yazıyorum bu bir çoban ateşi. Ama yeni bir aydınlanma rüzgarı bu tür çoban ateşleri olmaksızın imkansızdır.
Önümüzdeki süreçte sosyalizmin devletçi, merkeziyetçi, diktatoryal, eril ve endüstriyalist bir perspektiften yorumunun yarattığı dehşet verici sonuçlara da bakmaya çalışacağım.
Kamboçya, Kızıl Kmerler hareketi ile başlamak iyi olur. Fransa'da eğitim alıp, Marksist olup, sırtını Marksizme yaslayarak soy kırım yapabilmiş en uç örnek Pol Pot/Kızıl Kmerler. Faşist liderler panteonunda Stalin gibi o da kendisine yer yapabildi.
Pol Pot gibileri bir kez de burada mahkum etmekle sınırlı değil amacım. Asıl önemli olan, Marksizmin kavramları, yapısal terimleriyle faşist pratikler nasıl inşa edilir, sorgulamayı sağlamak?
Diktatoryal araç ve yöntemlerle sosyalizm kavramının amaçları nasıl ilişkilendirilebilir, tartışmak, tartıştırmak?
Agos yazarlarından Vicken Cheterian 2018 yılında Kamboçyaya gidip ardından iki ayrı yazı kaleme almış. Ben okuyucumuzun daha uzun yazılar okuma alışkanlığına güvenerek bu iki kısa yazıyı birleştirerek yayınlıyorum.

A. Halûk Ünal

Vicken Cheterian – 18.09.2018

Agos yazarı Vicken Cheterian kısa bir süre önce Kamboçya’daydı. 1970’lerin ikinci yarısında cereyan eden Kızıl Kmer soykırımının izlerini ve hafıza çalışmalarını yerinde inceleyen ve bölgeden kapsamlı notlarla dönen yazarımızın izlenimlerinin ilk bölümünü sunuyoruz.

Phnom Penh’te, sıcaklık ve rutubetin nefes almayı zorlaştırdığı bir Temmuz günü. Tuol Sleng’e giden caddeler gürültülü ve kalabalık; tuk tuk (‘çekçek’) sürücüleri müşteri bulmak için bağırıyor, sokak satıcılarının tezgâhlarından kesif bir ızgara balık kokusu yükseliyor. Yabancı turistler müzenin girişinde bilet almak için kuyruk oluşturmuş. Bir zamanlar okul olarak hizmet veren, sonrasında Kızıl Kmer rejiminin en büyük hapishanesi olan bu binayı ziyaret edenler, Kamboçya Soykırımı’nın dehşetiyle ve mirasının müphem yönleriyle karşı karşıya kalıyor.
Kamboçya’nın beni uzun süredir hayrete düşüren, kavramakta zorlandığım bir tarihi var. ‘Killing Fields’ [Ölüm Tarlaları, yön. Roland Joffé, 1984] gibi filmler, Rithy Panh’ın belgeselleri, kafamı daha da çok karıştırmaktan başka bir işe yaramadı. 1979’da, sözde kardeş olan iki sosyalist ülke, Çin ile Vietnam arasında yaşanan savaşı Kamboçya meselesi tetiklemişti. Beni en çok şaşırtan, şehirleri boşaltıp, sakinlerini kırsal bölgelere, pirinç üretiminde çalışmaya göndererek ulusun aydın kesimini yok eden Kızıl Kmerlerin, kendi halkına uyguladığı akıl almaz şiddetti. Kızıl Kmerlerin kurbanlarının fotoğraflarını bizzat görmek istiyordum; belki bu sayede, kafamı kurcalayan sorulara bazı yanıtlar bulabilirdim. Kızıl Kmerlerin anlamsız vahşetine bir anlam verilebilir mi? Kurbanlarına işkence yaparak, onların bu koşullar altında verdikleri ifadeleri ayrıntılarıyla kayıt altına almalarının; onları tutuklarken ve öldürdükten sonra fotoğraflarını çekmelerinin nedeni neydi? Kamboçya toplumu hafıza ve inkâr, kurban ve fail meseleleriyle nasıl başa çıkmıştı? Son olarak, onlardan, soykırımdan sonra hayatın nasıl devam ettirildiğine dair ne gibi dersler alabilirdim?

‘Kırbaçlanırken ağlamayacaksınız!’
Kızıl Kmerler döneminde S-21 hapishanesi olarak bilinen Tuol Sleng’in girişinde, ziyaretçileri üzerinde hapishanenin Kmer dilinde yazılmış on ‘güvenlik kuralı’nın Fransızca ve İngilizce çevirileriyle birlikte yer aldığı bir afiş karşılıyor. Altı numaralı kural şöyle: “Kırbaçlanırken ya da elektrik verilirken hiç ağlamayacaksınız.” İnsanların işkence sırasında çektikleri acıyı bile ifade etmeleri yasaklanmıştı. Vietnam kuvvetlerinin Tuol Sleng’e girip dört çocuğu kurtardığı gün olan 10 Ocak 1979’un tarihini taşıyan, büyük bir duvar posteri. (Kurtarılan çocuklardan yeni yürümeye başlamış olan ikisi, kısa bir süre sonra hayatını kaybetmişti). Bir başka duvar posterinde, Kızıl Kmerlerin Nisan 1975’te Phnom Penh’i işgal edip, şehrin tüm sakinlerini zorla çeltik tarlalarına, eziyet ve ölüme göndermesinden birkaç gün sonrasına ait bir sahne yer alıyor. Başlangıcından sonuna, Kızıl Kmer iktidarı; üç yıl sekiz ay süren bir dehşet dönemi… 
İçinde yalnızca metal bir yatağın bulunduğu, geniş bir odaya giriyoruz. Mahkûmların zincirle bağlandığı bu yatağın yanında, ihtiyaçlarını gidermek için kullandıkları bir kutu… Sorgucuların masası, odanın diğer ucunda. Sonradan anlıyorum ki, burası üst düzey mahkûmların kaldığı bir VİP hücresi; diğerleri ya toplu olarak kalınan odalarda yere zincirlenmiş halde ya da genişliği iki metreyi bulmayan tek kişilik hücrelerde tutuluyormuş. Müze, mahkûmların yer aldığı fotoğraflar ve afişlerle dolu. Fotoğraflar çekilirken, gözlerini doğrudan kameranın merceğine dikmiş kadınlar ve erkekler… Kimi dehşet içinde, kimi meydan okuyarak, size bakıyorlar. Kimi, aynı ülkede birlikte yaşadıkları insanların, zafer kazanan partilerine mensup yoldaşlarının, kendilerine nasıl olup da böyle bir dehşet yaşattığını anlayamamış gibi görünüyor. Kimi ise başına gelenleri anlamış, kaderine başkaldırmış sanki. Kimi daha çocuk, çoğu genç. Kucaklarında bebekleriyle annelerin fotoğrafları. Hepsi ölüm mahkûmu. İki fotoğraf serisi var; ilk seridekilerde mahkûmlar tutuklanırken görülüyor, ikinci seridekilerde işkenceden öldükten sonra.

Ölüm tarlaları
Kızıl Kmerlerin kurbanlarının fotoğraflarına bakarken, Tuol Sleng müzesinin sadece geçmişe dair olmadığını, günümüzde de benzer bir şeyin yaşanmakta olduğunu düşündüm. Aklıma ‘Sezar fotoğrafları’ geldi – Suriye’de Esad güçleri tarafından kaçırıldıktan sonra işkenceyle öldürülmüş binlerce Suriyeli mahkûm… Müzeyi ziyaret ettikten sadece birkaç gün sonra, Suriyeli yetkililerin, ülkede protestoların başladığı 2011 yılında barışçıl gösteriler yapan ve tutuklanan yüzlerce kişinin yıllar önce öldüklerini beyan ettiği haberini alacaktım.
1979 yılında Vietnam ordusu Tuol Sleng hapishanesini özgürleştirdiğinde, buradaki yaklaşık 18 bin mahkûmdan sadece yedisi kurtuldu. S-21’den kurtulanların toplam sayısının 50’den az olduğu tahmin ediliyor. Yani, tutuklanıp bu hapishaneye gönderilenlerin hepsi ölüm mahkûmuydu. Birçokları orada işkence sırasında ya da açlık ve çeşitli hastalıklar nedeniyle öldü. Hayatta kalanlar Çoeung Ek’e, eski bir Çin mezarlığının bulunduğu bir araziye götürülüyor ve –mühimmattan tasarruf etmek için– kafaları parçalanarak öldürülüyordu. ‘Ölüm Tarlaları’ olarak bilinen bu mekân, toplu mezarların tespit edildiği 20 bin yerden biri.

Amerika’nın savaş suçları
Kamboçya trajedisi büyük ölçüde Vietnam Savaşı’nın bir yan etkisiydi. Ülkeyi çatışmanın dışında tutmaya çalışan Prens Sihanouk, Amerika yanlısı General Nul Long tarafından devrildi. Amerikan hava kuvvetleri, Kuzey Vietnam’dan Vietkong savaşçılarına silah naklini ve yine bu yoldan Vietkong saflarına katılmak üzere geçişleri engellemek için, doğu Kamboçya’daki balta girmemiş ormanları 250 bin ton (İkinci Dünya Savaşı sırasında Japonya’ya attığından daha fazla) bombayla vurdu. Bu, birçoklarının savaş suçlusu olarak gördüğü Henry Kissinger’ın büyük stratejisiydi. Bombalamalarda tahminî olarak 500 bin Kamboçyalı öldü ya da yaralandı. 
Amerika’nın işlediği savaş suçları, Kamboçya trajedisinin sadece bir bölümünü oluşturuyor. Sonrasında yaşananlar daha da şaşırtıcı. ABD güçlerinin, Saygon’dan çekilmesinin ertesinde Kamboçya’dan da çekilirken kapıyı açtığı Kızıl Kmerler 17 Nisan1975’te Phnom Penh’e girdi. Başkentin iki milyon sakininin çoğu onları kurtarıcı olarak görmüş, onların kazanacağı bir zaferin savaşı sona erdireceğini ummuştu. Birkaç gün geçmeden, Kızıl Kmerler, bir tarımsal ütopya inşa etmek amacıyla, başkent ve diğer kentlerdeki tüm nüfusun çeltik tarlalarında çalıştırılmak üzere kırsal bölgelere tehcir edilmesi emrini verdi. Kızıl Kmerlerin iktidarında Phnom Penh’in nüfusu 20 bine düştü; şehirde artık sadece parti liderleri, askerler ve bir avuç fabrika işçisi yaşıyordu. 

Öldürülenler de Kmer’di
Halkın ödediği bedel çok büyük oldu. Zor şartlar, aşırı çalışma, açlık ya da hastalık nedeniyle binlerce insan öldü. Kızıl Kmer katiller çok sayıda başka insanı da katletti; tahminlere göre, 1 milyon 300 bin kişi öldü ya da yaralandı. Azınlık grupları orantısız şekilde mağdur oldu. Etnik olarak Vietnamlı olup Kızıl Kmerlerden kaçamayanların tümü, etnik olarak Çinli olanların yüzde 50’si, Tay ve Laoların yüzde 40’ı, Çam halkının yüzde 36’sı katledildi. Daha önce sayılarının 50 bin civarında olduğu tahmin edilen Budist keşişlerin çoğu Pol Pot (rejimin lideri) döneminde öldürüldü; sadece 800’ü hayatta kalabildi (komşu ülke Tayland’a kaçanlar da olmuştu). Ancak, kurbanların çoğunluğu, ister şehirli ve eğitimli olsun, ister –Kızıl Kmerlerin lider kadrosu gibi– okuma yazma bilmeyen köylü, etnik olarak Kmer’di.
Pol Pot, eski müttefikleri olan Vietnamlı komünistleri de karşısına almıştı. Aslına bakılırsa, onun kurduğu rejim de, Vietnamlılara yönelik ırkçı düşmanlığı da, tarımsal ütopyası da, sosyalist bir anlatı çerçevesinde açıklanamaz. Güçsüz durumdaki silahlı kuvvetlerine Vietnam’a saldırma emri vererek, kendi düşüşünü hazırlayan savaşı tetiklemiştir. Kızıl Kmer rejimi, Vietnam’ın şiddetli taarruzuyla, kelimenin gerçek anlamıyla çöktü; Vietnamlılar iki hafta içinde Phnom Penh’i ele geçirdi.

Pol Pot’un paranoyası
Kamboçya Belgelendirme Merkezi’nin direktörü Youk Chhang, “Soykırım ancak askerî harekâtla durdurulabildi. Başka türlü durdurulması bence mümkün değildi. Vietnamlılar o yüzden gelmişti buraya” diyor. S-21’i keşfedip burada bir müze kurmaya karar verenler de Vietnamlılar olmuştu.
Youk Chhang’a göre, Tuol Sleng ya da S-21, Kamboçya Soykırımı’nın kurbanlarını anmak için yeterli bir anıt değil. “S-21’de ölenlerin yüzde 80’inden fazlası Kızıl Kmer’di. 196 hapishaneden biriydi burası” diyor. Ancak bu hapishanelerden sadece S-21 müze olarak varlığını sürdürüyor. Chhang anlatıyor: “Tuol Sleng, Vietnamlıların en etkili propagandası. Kızıl Kmerler kurbanlarının hepsini belgelememiş. S-21’de tutulanları belgeliyorlardı, çünkü onlar eski Kızıl Kmerlerdi.” Kendi siyasi partisinin içinden ve liderlerinden gelebilecek bir komplodan korkan Pol Pot’un paranoyasının sonuçlarından biriydi bu. S-21’de öldürülenlerin 30’dan fazlası, bir zamanlar Kızıl Kmer Merkez Komitesi üyesiydi; bu kişiler, Stalinist geleneğe uygun şekilde ‘tasfiye edilmişti’. Tuol Sleng’i ziyaret edenler arasında çok az Kamboçyalı bulunması, ziyaretçilerin çoğunun yabancı olmasının nedeni belki de budur. 

Soykırımın ardından adalet mümkün mü?

Kızıl Kmerlerin kısa fakat şiddet dolu iktidarı sona erdikten sonra dünyaya gelen birçok Kamboçyalı, bir önceki kuşağın korkunç hikâyelerine inanmakta güçlük çekiyor. Edebiyatçı ve çiftçi Uon Silot, “Annem ve babam bana kendi hikâyelerini anlatırlardı ama onlara hiçbir zaman inanmazdım. ‘Sana anlatıyoruz ki başına aynı şeyler gelmesin’ derlerdi” diyor.

O anne-babalar için bu travmatik hikâyeleri anlatmak kim bilir ne kadar zor, anlattıktan sonra da kendilerine inanılmaması kim bilir ne kadar acı vericidir. Kitlesel şiddet hikâyesini insanın kendi çocuğuna bile aktarmasının imkânsız olduğu düşüncesi, birtakım varoluşsal sorular doğuruyor. İnsan medeniyeti olarak, soykırım konusunda ‘ders’ almayı becerebiliyor muyuz? Bir sonraki kuşağı insan kaynaklı şiddetten ve kendi kendini imha etme eğiliminden uzak tutabilecek miyiz?

Kamboçya Belgelendirme Merkezi’nin direktörü Youk Chhang, görüşmemizde “Soykırım, Kamboçya’nın kimliği haline geldi” dedi ve durumu şu sözlerle açıkladı: “Bu ülkede yaşayan herkes soykırımdan etkilendi. Bundan kaçmak mümkün değil. Bu ülkenin tüm çocuklarının anne-babaları soykırımın ya kurbanı ya da faili.”

‘Kendi kendine soykırım’

Kamboçya’da sık sık duyduğum bir söz, bu ülkede yaşanan soykırımı diğerlerinden ayıranın, “kendi insanlarını öldürmüş olmaları”ydı. Bunu söyleyenlerin kastı, Kızıl Kmerlerin katletiklerinin de Kmer, yani etnik olarak kendileriyle aynı gruptan insanlar olmasıydı. Üstelik, kurbanlar ve failler genellikle aynı toplumsal sınıfa mensuptu. Kızıl Kmerlerin liderleri, yurtdışında eğitim almış, şehirli kişilerdi ve şehirli aydın kesimi yok etmişlerdi; alt kademelerdeki askerler ise eğitimsiz köylülerdi ve onlar da yüzbinlerce köylüyü öldürmüştü. Kızıl Kmerler dönemi sona erdiğinde, Kamboçya’da hayatta kalan avukatların sayısı yedi, doktorların sayısı ise 43’tü. Bu nedenle, Kamboçya’daki kitlesel şiddet ‘oto-jenosit’ yani kendine yönelik soykırım olarak nitelendiriliyor. Ama zaten, failin kendi toplumunu ‘sakatlamamış’, yıkıma itmemiş olan herhangi bir soykırım var mı?

Soykırım sonrasında olup bitenlerle, –Vietnam ve Sovyetler Birliği dışında– uluslararası toplumun Kızıl Kmerlere para ve silah desteği sunmasıyla, Kamboçya’dan alınacak şaşırtıcı bir ders daha var. ABD, Çin ve Tayland, Kızıl Kmerleri, Vietnam güçleri tarafından Phnom Penh’ten ve Kamboçya’nın büyük kısmından çıkarılmalarının ardından on yılı aşkın bir süre boyunca siyasi ve finansal olarak destekledi. Soğuk Savaş dönemiydi ve Kamboçya’da Sovyet müttefiki olan Vietnam hâkimdi. Bu nedenle, yalnızca Atlantik İttifakı değil, Çin de, Sovyetler-Vietnam ittifakına karşı bir güç oluşturmak amacıyla, Pol Pot’a ve onun suç çetelerine milyonlarca dolarlık askerî yardım göndermeye devam etti. Kızıl Kmer güçleri, Ocak 1979’da, Vietnam’ın saldırısına karşı koyamayarak iki hafta içinde çöktü. Ancak aldıkları ciddi uluslararası yardımla, yeniden toparlandılar ve savaşmaya devam ettiler. ABD ve Çin, ayrıca, Vietnam birliklerinin çekilmesini talep etti; bu, Kızıl Kmerler için Kamboçya’ya dönüp iktidarı ele geçirme yolunu açabilirdi 1980’lerde, sadece Çin, Kızıl Kmerlere 1 milyar dolara eşdeğer miktarda nakit ve silah sağladı; 1990 yılında, kendi üretimi olan 20 tank yolladı. ABD Başkanı Jimmy Carter ve danışmanı Zbigniew Brzezinski, Vietnam’ın Güneydoğu Asya’daki etkisini kırmak için Kamboçya’ya karşı Kızıl Kmer tehdidini kullanmayı uygun gördü.

Kızıl Kmerlerin destekçileri

Kızıl Kmerlerin lideri Pol Pot, askerlerinin, çeltik tarlalarında çalışırken açlıklarını gidermek için biraz pirinç ya da birkaç mango ‘çaldılar’ diye binlerce insanı katletmesinden sadece birkaç yıl sonra, Tayland’daki lüks otellerde görüldü. Tayland, 1990’ların ikinci yarısına kadar, Kızıl Kmerlere lojistik üs de sağladı. Bu uluslararası yardım sayesinde, Kızıl Kmerler, 20 bin ila 40 bin askerden oluşan bir orduyla Kamboçya’ya karşı savaşmaya devam edebildi.

Kamboçya nüfusunun dörtte birini öldürenlere, iktidarı ve Kamboçya topraklarındaki nüfuzlarını tamamen yitirdikten sonra bile, Birleşmiş Milletler’de Kamboçya’yı temsil etme ayrıcalığı tanındı. Pol Pot’un yandaşları, Phnom Penh’i yitirmelerinin ardından 11 yıl daha Kamboçya’nın BM’deki koltuğunu işgal etme hakkıyla ödüllendirildi. Uluslararası toplum, Kamboçya halkının uğradığı soykırımın sorumlusu olan suçluları kolayca adaletin karşısında çıkarabilirdi ama jeopolitik oyunlar içinde, bunu yapmaktan uzak durdu.

Bu Batı-Çin ittifakı, 15 yıldır adaletin yerini bulmasını engellemekle kalmayıp, soykırımın faillerine, savaşa 20 yıl daha devam ederek binlerce insanı öldürme, yeniden iktidara gelebilecekleri tehdidiyle sürekli olarak kurbanlarının karşısında durma imkânı sundu.

Kızıl Kmerler dönemi sona erdiğinde, Kamboçya’da hayatta kalan avukatların sayısı yedi, doktorların sayısı ise 43’tü. Bu nedenle, Kamboçya’daki kitlesel şiddet ‘oto-jenosit’ yani kendine yönelik soykırım olarak nitelendiriliyor. Ama zaten, failin kendi toplumunu ‘sakatlamamış’, yıkıma itmemiş olan herhangi bir soykırım var mı?

Vietnam güçleri 1989 yılında, Sovyetlerdeki Perestroyka politikasının zirvede olduğu, Moskova ile Washington arasındaki gerginliğin azaldığı dönemde, nihayet Kamboçya’dan çekildi. Kızıl Kmerlere verilen uluslararası destek ancak 1990’da kesildi. Soğuk Savaş’a son verilmiş, onlara artık ihtiyaç kalmamıştı. Fakat Kızıl Kmerlerin bakiyeleri, faaliyetlerini sürdürdü.

Kızıl Kmerlerin askerî operasyonlarına devam ediyor oluşu, soykırımın faillerinin adaletin karşısına çıkarılmasının önünde büyük bir engel teşkil ediyordu. Hatta, 1985’ten beri Phnom Penh’te iktidarı elinde tutan Kamboçya Başbakanı Hun Sen, birçok Kızıl Kmer lideri için af çıkardı. Çatışma sonrası dönemlerin o bildik ikilemi: Adalet yerine barış…

Kızıl Kmerler inkâr ediyor

1,3 milyon ila 1,7 milyon arasında insanın ölmüş olmasına rağmen, bugün, Kızıl Kmerlerin eski liderleri arasında bu konuda sorumluluk üstlenen birini bulmak güç. Hepsi, her türlü sorumluluğu ve suçu reddediyor. ‘2 Numaralı Ağabey’ Nuon Chea, kararları Pol Pot’un aldığını söyleyerek sorumluluğu reddetti. Şöyle diyordu: “Pol Pot partinin sekreteriydi, bense sadece sekreter yardımcısıydım. Kimi zaman hiçbir etkim olmuyordu.” Pol Pot da işlenen suçları reddetmiş; BBC’ye verdiği bir söyleşide, S-21’in Vietnam tarafından propaganda amacıyla tezgâhlanan bir komplo olduğunu söylemişti.

Pol Pot ve Kızıl Kmer liderleri, 1979’da iktidardan indirilmelerinden ancak çeyrek asır sonra uluslararası bir mahkeme tarafından yargılanabildi; Kamboçya hükümeti ile BM arasında ancak 2003 yılında anlaşmaya varılabildi.

Adaletin önemi ve imkânsızlığı

Soykırımın sorumlularını adalet önüne çıkarmakla görevli Kamboçya Olağanüstü Mahkemesi (ECCC), işlerini ulusal mevzuat ve BM aracılığıyla destek veren uluslararası mevzuat çerçevesinde yapan Kamboçyalı hâkimlerden oluşuyor. Ancak daha en baştan, iki taraf arasında bir güven sorunu vardı; iki taraf da birbirini “siyasal saiklerle” hareket etmekle suçluyordu. Kamboçyalılar, BM’ye, 1980’lerde oynadığı rolden ötürü kuşkuyla bakıyorlar. Uluslararası toplum, şu anki başbakan Hun Sen ve diğer üst düzey yetkililer geçmişte, Vietnam’a kaçmadan önce Kızıl Kmerlere mensup oldukları için, Kamboçya hükümetine kuşkuyla bakıyor. Yargılamanın yavaş ilerlemesi de itirazlara neden oldu. Suç isnadıyla sanık olarak ECCC’ye çıkarılanların sayısı sadece dokuz. Bugüne kadar, eski Kızıl Kmer liderlerinden üçü ömür boyu hapse mahkûm edildi: ‘İki numaralı ağabey’ Nuon Chea; Kızıl Kmer Devlet Başkanı Kiyö Samfan; ünlü S-21 hapishanesinin müdürü, ‘Duch’ adıyla da tanınan Kaing Guek Eav. İkisi yargılanmaları sürerken öldü; Im Chaem hakkındaki dava da, sorgu hâkimleri onun en fazla sorumluluk taşıyanlardan olmadığına hükmetmesiyle, kapandı. Geri kalan üç kişiyle ilgili davalarda bu yıl içinde karara varılması bekleniyor.

Kamboçya Soykırımı’nın açık yaralarını sarmak için yıllar boyu verilen hukuki mücadeleler, en hafif tabirle, zayıf bir sonuç verdi. Bir soykırımdan sonra, ‘işlenen suça denk ceza’ çerçevesinde, geleneksel anlamıyla adaletin sağlanması mümkün değil. Milyonlarca insanın öldürüldüğü, birçoklarının mülklerini kaybettiği, tehcir, tecavüz ve işkencelerin damga vurduğu bir dönemde işlenmiş milyonlarca suçu bir yargı sisteminin önüne çıkarmak imkânsız. Geleneksel bir adalet sistemi, her bir kayıp, acı ve hayal kırıklığı için yeterli bir yanıt üretme, bir telafi/tazminat belirleme gücünden yoksun. En fazla, bir mahkeme, işlenen kitlesel suçların sorumlularından birkaçını yargılayarak sembolik bir adalet sağlayabilir. Bu sembolik adalet kurbanları tatmin etmeyecektir (ki soykırımdan kurtulan toplumların politizasyon ve örgütlenme düzeyinin hep yüksek olması bundandır) ama en azından, topluma, kitlesel katliamlar, tehcirler, mülklere el koyma ve tecavüzlerin lanetlenmesi gereken edimler olduğu mesajını verecektir. Günümüzde, böyle bir sembolik adalet noktasına bile ulaşamamış, bu nedenle iyi ile kötü arasında ayrım yapamayan ne kadar çok toplum var…